İstanbul Şubemizde 17 Ağustos Etkinlikleri

İstanbul Şubemizde 17 Ağustos Etkinlikleri

İBB tarafından Avcılar Deprem Anıtı önünde 17 Ağustos depremine yönelik anma toplantısı gerçekleşti. İBB`den Genel Sekreter Yrd. Buğra Gökçe, Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Murat Yün, İstanbul Şehircilik Atölyesi Şube Müdürü Rahmi Hızır ve Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli`nin katıldığı anma toplantısında Şube Başkanı Fusun Sümer "hiç vakit kaybetmeden yapı envanteri çalışmaları tamamlanmalı, riskli yapılardan başlayarak kentimizi deprem dirençli hale getirme faaliyeti için kamusal seferberlik ilan edilmelidir" dedi. Anma toplantısı, sonrasında Avcılar da yüksek riskli yapı grubunda yer alan 1999. bina yıkımı izlendi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile TMMOB İMO İstanbul Şubesinin imzalanan protokol kapsamında, İstanbul İli Mevcut Bina Stokunun Hızlı Tarama Yöntemi ile Bina İncelemesi Projesi Saha veri toplama incelemelerinde görev alacağı açıklandı. Etkinliğe Şube Yönetim Kurulu Üyesi Sami Gültekin de katıldı.
Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Murat Yün, İMO İstanbul Şubesi tarafından 17 Ağustos Kocaeli Depremi`nin 24. Yılı nedeniyle düzenlenen etkinlikler kapsamında Avcılar Marmara Caddesi`nde kurulan standını ziyaret etti. Ziyarette Şube Başkanı Fusun Sümer ve Şube Yönetim Kurulu Üyesi Sami Gültekin de yer aldı.
 
İBB`nin desteğiyle 14-20 Ağustos 2023 tarihlerinde İMO İstanbul Şube tarafından hazırlanan deprem konulu kısa video sunumu İBB`nin toplu taşıma araçlarında yer alan MODYO ekranlarından paylaşıldı.
 
17 Ağustos Kocaeli Depremi`nin 24. Yılı nedeniyle düzenlenen etkinlikler kapsamında Şube binasının önünde stantlar kuruldu. Karaköy binası önüne kurulan stantlarda deprem konulu broşürler dağıtıldı. Ayrıca Karaköy binasının fuaye katında düzenlenen Depreme Duyarlılık Sergimiz 14-18 Ağustos 2023 tarihlerinde ziyaretçilerini ağırladı.
 
16-18 Ağustos 2023 tarihlerinde Avcılar Marmara Caddesi`nde kurulan stantta deprem sergisi yapıldı ve Şube tarafından hazırlanan depremle ilgili bilgilendirici broşürler yurttaşlara dağıtıldı.
 
Silivri Temsilciliği tarafından "Deprem Sergisi ve Broşür Dağıtımı" yapıldı. 16-17 Ağustos 2023 tarihlerinde Silivri Belediyesi Sergi Salonu`nda ve Silivri sahilinde kurulan standımızda Şube tarafından hazırlanan depremle ilgili bilgilendirici broşürler yurttaşlara dağıtılırken, deprem konulu afişlerimiz sergilendi.
 
Kadıköy Temsilciliği tarafından "Deprem Sergisi ve Broşür Dağıtımı" yapılıyor. 14-18 Ağustos 2023 tarihlerinde Söğütlüçeşme Metrobüs çıkışında kurulan stantta Şube tarafından hazırlanan depremle ilgili bilgilendirici broşürler yurttaşlara dağıtılırken, deprem konulu afişlerimiz sergilendi.
 
Bakırköy Temsilciliği tarafından "Deprem Sergisi ve Broşür Dağıtımı" yapıldı. 14-18 Ağustos 2023 tarihlerinde Bakırköy Özgürlük (Cumhuriyet) Meydanı`nda kurulan stantta Şube tarafından hazırlanan depremle ilgili bilgilendirici broşürler yurttaşlara dağıtılırken, deprem konulu afişlerimiz sergilendi.
 
Panel: Depremler Karşısında Kent ve Toplumsal Yaşam -19 Ağustos 2023
İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından 17 Ağustos 1999 Kocaeli Depremi 24. Yıl Etkinlikleri kapsamında düzenlenen, Depremler Karşısında Kent ve Toplumsal Yaşam konulu panel Şube Harun Karadeniz Konferans Salonu`nda gerçekleşti.
 
Moderatörlüğünü  Mete Akalın`ın (İMO Önceki Dönem Başkanı) yaptığı panele konuşmacı olarak Prof. Dr. Ulaş Sunata (BAU Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi), Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Deniz Yaman Galantini (GTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi) ve Dr. Ertuğrul Oruç (İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri) katıldı. Panele konuşmacı olarak katılacak Prof. Dr. Kamil Yılmaz (Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi) ise son dakikada yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle katılamadı.
 
Prof. Dr. Ulaş SUNATA (BAU Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi) "6 Şubatta büyük bir milat yaşadık. Çok sayıda insanımızı kaybettik. Çok sayıda insan yerinden yurdundan oldu. Biz nedense deprem olduğunda televizyonlarda jeologları, jeoloji mühendislerini, jeofizik mühendislerini kısaca yer bilimcilerini görüyoruz. Bunu ilginç buluyorum. Deprem yerle ilgili bir şey ama depremin farklı boyutları vardır. Depremin üç ana boyutu vardır. Birinci boyut yer. Zemin sallanır, iki ayrı boyut çok etkilenir. İkinci boyut binadır. Bina en çok konuşulması gereken konulardan biridir. Binaların içinde yaşayan ve binaları yapan insan ise üçüncü boyuttur.
 
Ben buna sosyal boyut diyorum. Çünkü binayı da sosyal olarak inşaa ediyoruz. İnsan zaten sosyal bir varlıktır. Depremin yıllardır birinci boyutunda kaldık yıllardır. Benim en çok dert ettiğim konu bu. Deprem bu ülkenin gerçeğidir. Gelecekte olan bir yer sarsıntısının detaylarını konuşmak yerine ikinci ve üçüncü boyutu konuşuyor olmamız lazım." diye konuşmasına başladı. "Deprem bizim ülkemizde doğal bir olaydan ziyade sosyal bir travmadır." diyen SUNATA, Türkiye`de depremi ve ötesini anlamak, eleştirmek ve yeni oluş için deprem sosyolojisi gereklidir" Deprem Sosyolojisi Açık Dersi çağrısında bulunduğunu, Türkiye`den ve yurtdışından 700`ün üzerinde başvuru olduğunu, farklı üniversitelerden akademisyenler, bağımsız sosyologlar, konuya değen diğer disiplinlerden ve sahada bilfiil çalışan uzmanlarla istişare ederek deprem veya genel olarak afet sosyolojisi alanında çalışan uzman kişilere ulaştığını ve bu süreç sonunda farklı üniversite, sivil toplum kurumu ve meslek odalarından toplam 45 kişilik bir danışma ekibi ortaya çıktığını belirtti. Akademi, toplum ve sivil toplumun çok önemli sacayakları olduğunu belirten SUNATA, eğer bir toplumsal değişim gerekiyorsa bu üçgende geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Sosyal bilimi hesaba katılmazsa istediğimiz dönüşümü elde edemeyiz diyen SUNATA, bizim topyekün bir zihniyet dönüşüme ihtiyacımız var. Afet bilincinin yükseldiği, insanların artık evinin sağlam olması için herkesin sorumlu olduğu bilincini arttıracağımız bir çerçeve gerekiyor. Bu konunun üzerinde durulması ve geliştirilmesi gerekiyor" dedi. Deprem sonrası göçler konusuna da değinen SUNATA, " "Zorunlu göçü biz ikiye ayırırız. Her ne kadar zorunlu desek de planlı olanı da vardır. Fakat bu göçte bir plan yok. Plansızlık içerisinde, anlık çözümlerle ilerleyen bir durumda göç etmiş kişiler gerçi yerinde kalmışlar da göç etmiş gibiler çünkü evlerinden oldular. Bu süreç bir süre devam edecek. Çok kolay değildir bir yere adaptasyon. Eğer yeni yerlerinde yaşamaya devam edeceklerse de bu uzun bir serüven olacaktır. Yeniden geri dönmeyi planlayacaklarsa da o da başka bir serüven olacaktır. Çünkü aslında bıraktıkları yere tam olarak geri dönmeyecekler. Bunun da ayrı bir adaptasyon sürecini beraberinde getireceğini unutmamak gerekiyor." dedi
 
Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Deniz YAMAN GALANTİNİ (GTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi) ise Afetler Karşısında Dayanıklı ve İnsan Odaklı Kent Planlama Süreci ve Yönetişim başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. GALANTİNİ, Temel sorunları, "Beklenmeyen tehditler- «umulmayan sonuçlar»", "Beklenen ancak hazırlıklı olunmayan tehditler" ve "«Sürdürülebilirlik» kavramının «istikrar» sağlama hedefinin «beklenmeyen tehditler (dinamikler)» karşısındaki yetersizliği" olarak sıraladı ve "dayanıklılık değişimlerle başa çıkma, uyum sağlama, değişimi yönlendirmenin yanı sıra belirsizlik ve beklenmedik değişikliklerle birlikte yaşamaya alışma yetisi bakımından sosyo-ekolojik sistemlerin kapasiteleriyle ilgili kapsamlı bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir" dedi. Kentlerin uyum sağlayabilme, başa çıkabilme, yenilenebilme ve değişimlerden yarar sağlayabilme yeteneğini geliştiren özelliklerini belirlemek gerektiğini, değişimi yapıcı bir şekilde yönlendirmek ve yönetmek gerektiğine değinen GALANTİNİ, kent planlamanın nasıl dayanıklı hale geleceğine ilişkin dayanıklılığın sağlanması, yönetimi ve sürekliliği, aktörlere, aralarındaki sosyal ağlara ve ilişkilerin sürdürülebilirliğine bağlı olduğunu, mevcut yönetişim kapasitesini kullanmak ve geliştirmek, yerel ve makro düzeyde planlama paydaşlarını, paydaşların rollerini ve kaynaklarını netleştirmek ve böylelikle bir paydaş şeması oluşturmak, kurumsal dayanıklılığın sağlanması açısından önemli olduğunu ve kentsel dayanıklılık planlaması sürecinin yasal dayanaklarının belirlenmesi gerektiğine işaret etti.
Kentsel planlama süreçlerinin  merkezine insanı koymanın önemine de değinen GALANTİNİ, yönetişim kapası̇tesı̇nı̇n güçlendı̇rı̇lmesine yönelik, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile uyumlu kapsayıcılık, güvenlik, sürdürülebilirlik ve dayanıklılığa odaklanmak gerektiğini, karmaşık zorlukların üstesinden gelmek için meşruiyetin tesis edilmesi ve süreçlerin düzenlenmesi gerektiğini, vatandaşlara ses vermek gerektiğini, sosyal eşitsizliklerin, bölgesel farklılıkların, politika çatışmalarının ele alınması ve özellikle hassas gruplar için kaynakların adil dağılımının teşvik edilmesi gerektiğini ve insan merkezli yönetim olması gerektiğini belirtti.
GALANTİNİ, Kent Planlama Süreçlerinin İyileştirilmesine yönelik, gelişen kalkınma fırsatlarına, teknoloji ve veri akışlarına uyum sağlamak için gelecek planlamasında esneklik sağlamak gerektiğini, çok ölçekli ve çok sektörlü eylemi teşvik eden yenilikçi ve yaratıcı yaklaşımların desteklenmesi gerektiğini, akıllı bölgeleme, sağlam bina kuralları/ standartları ve çoklu tehlikelerle başa çıkabilen entegre kent planları gibi unsurların benimsenmesi, toplum merkezli planlama ve planlar ağına sahip olmak gerektiğine dikkat çekti.
GALANTİNİ, süreç kapsamında tanımlanan paydaşların görev ve araçlarının yasal mevzuatta yer almasının sağlanmasının gerekliliğine, kentsel dayanıklılık planlaması sürecinin yasal dayanakları belirlenmesi ve kentsel dayanıklılık planlarının planlama hiyerarşisi içerisinde yer alması ve yasal dayanağının belirlenmesi gerektiğinin altını çizdi.
Dr. Ertuğrul ORUÇ (İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri) "Enkaz Altında Kalan
  Sağlık Sistemi" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. ORUÇ, Resmî rakamara göre, 14 Nisan itibariyle 50 bin 500 can kaybı, 100 binden fazla yaralı, 57 bin binanın enkaz haline geldiğini, Sağlık Bakanı tarafından yapılan açıklamaya göre depremde toplam 448 sağlık çalışanının hayatını kaybettiğini, TTB ve SES`in yaptığı incelemelere göre hayatını kaybedenlerden en azının 101`i hekim olduğunu belirtti.
İstanbul Tabip Odası olarak16 konteyner ev ve 4 tuvalet konteyneri satın aldıklarını, 5 karavan ve çok sayıda araba kiraladıklarını, konteyner ev, mama, bebek maması, hasta maması, kamp malzemeleri, mont, polar eşofman, battaniye, şal gibi tıbbi ve tıbbi olmayan malzemeleri alabilmek için bağış kampanyası başlattıklarını belirten ORUÇ, bölgeye gitmeye gönüllü doktorlar için gönüllü listesi açtıklarını (1500`den fazla başvuru) belirtti.
Doğal afetlerde afete verilen yanıtın evrelerine yönelik, Hazırlık Evresi,  Uyarı Evresi, Acil Evre ve Rehabilitasyon ve Yeniden Yapılanma Evresi olarak sıralayan ORUÇ, sağlık çalışanlarının durumuna yönelik, depremden sonra ilk günlerde bazı illerde birinci derece yakınlarını kaybetmeyen hekimlere, haklarında tutanak tutulacağı konusunda tehdit içeren bir mesaj gönderildiğini, birinci derece dışında yakınlarını ve komşularını enkaz altından çıkaran sağlık çalışanları çalışmaya zorlandığına dikkat çekti.
Sağlık sisteminin enkazın altında kamasını, son 20 yılda uygulanan «Sağlıkta Dönüşüm Programı» ve 1 Basamak (Aile Hekimliği Sistemi), GSS, Performansa dayalı ödeme, Özel Hastaneler, Katkı-katılım payları, İşçi Sağlığı alanı, Şehir Hastaneleri olarak belirten ORUÇ, 17 Ağustos Gölcük Depremindeki sağlık hizmetleri deneyimi konusuna değinerek  6 Şubat depremlerinden daha iyi durumda olunduğunun altını çizdi.
 
6 Şubat Kahramanmaraş Depremlerinin Yıkıcı Karakteristiği-16 AĞUSTOS 2023
İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından 17 Ağustos 1999 Kocaeli Depremi 24. Yıl Etkinlikleri kapsamında düzenlenen, moderatörlüğünü İMO İstanbul Şube Afete Hazırlık ve Müdahale Komisyonu Başkanı Temel Pirli`nin yaptığı ve konuşmacı olarak Prof. Dr. Kemal Beyen`in katıldığı 6 Şubat Kahramanmaraş Depremlerinin Yıkıcı Karakteristiği konulu seminer Şube Harun Karadeniz Konferans Salonu`nda gerçekleşti.
 
Kahramanmaraş depremlerinin yıkıcı karakteristiğine yönelik önemli bilgiler veren BEYEN, aletsel kayıt dönemi içinde son yüzyılda Türkiye`de olan depremler arasında en uzun yüzey kırılması 350 km ile 27 Aralık 1939 tarihinde Kuzey Anadolu Fay Zonu`nda meydana gelen Mw=7.9 büyüklüğündeki Erzincan Depremi olduğuna işaret etti ve 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerinde (Mw=7.7 ve Mw=7.6) DAFZ boyunca 270 Km ve 140 Km toplamı 410 km`lik yüzey kırılması ortaya çıktığını belirtti.
 
Yakın fay yer hareketinin yapı davranışına ve yapı tepkisine diğer bilinenlerden farklı özellikleriyle ağır etkilerinin olduğu son çeyrek yüzyıl içinde artan izleme ağı ve kayıtlarının çalışılmasıyla anlaşıldığını belirten BEYEN,  Kahramanmaraş depremlerinde fay yüzeyinin yere dikliği ile atım bileşenlerinin fay bileşenleriyle çakışmasının hasarı büyütmüş olabileceğinin altını çizdi. BEYEN, Doğu Anadolu Fayının genel özelliklerine değinirken, yönetmeliklerin yükselen hesaplama teknolojilerinin kullanımına mühendisleri davet ederek ve minimumda sağlanması gereken kriterler için analizciyi test etmeye zorlayarak analizlerin gerçeğe en yakın tahminleri verecek metot ve algoritmalarla sağlatılması gerekmekte olduğunun altını çizdi. BEYEN, Analiz Mühendisliği anlayışının bir inşaat mühendisliği eğitim seferberliği çerçevesinde ulusal bir program olarak bütün kurumlarda aynı hassaslıkta verilmesinin yanı sıra bu derslerin zorunlu hale getirilmesi gerektiğini de belirtti.
 
2000 sonrası daha kaliteli (hazır beton, nervürlü donatı, uygun etriye sıklaştırma ve donatı detayları, teknik denetim,vs.) inşa edilen binaların depremlere karşı daha güvenilir hale geldiğinin düşünüldüğünü, 2023 yılında TÜIK`in yayınladığı hasar alan 10 şehrin inşaat yıllarına göre gruplandırılmış yapı stokunun Kahramanmaraş depremlerinde aldığı hasar yüzdelerine de değinerek, 2001 sonrası afet bölgesi şehirlerinde son yönetmeliklere göre inşaa edilmiş yapıların hasar oranının oldukça yüksek olmasını; doğru tasarım, yeterli düktilite ve deprem dirençli yapılar üretilmediğini gösterdiğine işaret eden BEYEN, "Meydana gelen depremlerin tasarım depremini (475 yıl dönüşüm periyotlu 50 yılda %10 aşılma ihtimali olan DD-2 (DBE)) ve en şiddetli kategoride olan deprem (2475 yıl dönüşüm periyotlu 50 yılda %2 aşılma ihtimali olan DD-1 (MCE)) seviyesinde düktilite ve enerji söndürme kabiliyetini yapıdan talep ettiğini unutmamak gerekiyor." dedi.  Yeni yapıların ihtimal çökme nedenlerine ilişkin "Genelde son BA inşaatların tasarımında kullanılan tasarım depreminin spektral ivme değerlerinin aşılması ve tekrarlara maruz kalması taşıyıcı sistemin kurgusunu, hiperstatiklik (yedekleme) kabiliyetini ve birleşim detayları ve donatı tefrişinin doğruluğunun önemli olduğunu göstermektedir. İkinci bir büyük depremin senaryo olarak sınanması gerekliliği afet tehlike riski yüksek alanlarda düşünülmelidir. Yüksek risk barındıran şehir merkezlerinde DD-2 düzeyinde onarılır hasar ve DD-1 düzeyinde göçmenin önlenmesi analizlerde sağlatılmalıdır. Perde temellerinin dönme tahkikleriyle zayıflığının giderilmesi gerekirdi. Temellerin çekme altında kalkmaması garantilenmelidir. Perdelerin kaymadan gitmemesi çok önemlidir. Eğilmeden hasar alması öncelenmeliydi. Ama yüksek basınçtan ve kayma+eğilmeden göçtükleri sahada defalarca görüldü. Kesmeden giden perdeler arası kısa kirişlerin sistemi çekirdekten dağıttığı bir çok yüksek binada görüldü. Düğüm noktası dağılmaları donatı detayları, sıklaştırmaları, etriyeve çiroz eksiklikleri hasarları artırmıştır" sözleriyle ifade etti. Yakın Fay Etkisinde Yapı Davranışı ve Tasarım Yönetmeliklerinin Bakışı konusunda dünya üstündeki yönetmeliklerin yakın fay etki faktörü Amerikan, Yeni Zelanda, Japonya ve Çin örneklerinin üzerinden mukayese edildiğinde yakın fay etki faktör değerlerinin farklılıklar gösterdiği, Çin`in sismik tasarım yönetmeliği diğerlerine göre çok küçük yakın fay etki faktör değerleri verirken, Amerika ve Yeni Zelanda ampirik metotlarla faya uzaklığa ve yapı periyoduna göre büyütme faktörü ve düktilite hesaplamakta olduğunu, Japonya`nın ise ampirik metot kullanarak kuvvetli yer hareketi hesabını bir deprem kaynak model ile tahmin etmekte olduğunu ve de Avrupa kodunda yakın fay etki faktörünün çok basit olarak verilmekte olduğunu anlattı. 
 
Belgesel Film Gösterimi-"Hatay: 17-24 Nisan 2023"-14 Ağustos 2023
"Belgesel Film Gösterimi ve söyleşi" etkinliğinde yönetmenliğini İmre Azem`in yaptığı Hatay 17-24 Nisan 2023 adlı belgesel filmin izlenmesinin ardından İmre AZEM, Zehra Güngördü (ŞPO Hatay Temsilciliği) ve Yonca Yılmaz`ın (Yüksek Mimar / Restorasyon Uzmanı) katıldığı söyleşiyle devam etti. Söyleşide deprem sonrası Hatay da yaşanan sıkıntılar ve hala ciddi oranda yaşanan su ve nitelikli barınma ihtiyacı konularına değinildi.
 
Depremde İnşaat Mühendislerinin Hukuki Sorumlulukları-12 AĞUSTOS 2023
Konuşmacı olarak Dr. Levent Mazılıgüney`in katıldığı Depremde İnşaat Mühendislerinin Hukuki Sorumlulukları konulu söyleşisi Şube Harun Karadeniz Konferans Salonu`nda gerçekleşti.
Söyleşi Şube Başkanı Fusun Sümer`in konuşmasıyla başladı.  Sümer, "Sevgili meslektaşımız Dr. Levent Mazılıgüney`le depremde inşaat mühendislerinin hukuki sorumlulukları başlığı altında bir söyleşi gerçekleştireceğiz. Öncelikle kendisine teşekkür ederiz. Sayın Mazılıgüney hukukçu bir inşaat mühendisidir.  İnşaat mühendisi ve avukat olarak bizlere anlatacakları bulunmaktadır. Sanıyorum ki bizlerin de kendisine sorularımız olacaktır. Çünkü hemen her deprem sonrası benzer konular tartışmaya açılıyor. İşin doğrusu tartışmalar mesleğimizin itibarsızlaştırılması, meslektaşlarımızın günah keçisi ilan edilmesiyle nihayete eriyor. Elbette bilgi kirliliğini ve manipülasyonları önleme ya da hukuki süreçleri belirleme şansımız yok. Ancak doğruları öğrenme ve özümseme ve giderek etki alanımızı genişletme şansımız bulunuyor." Sözleriyle başladığı konuşmasında yapı üretim süreci bütünlük arz ettiğini, bir zincirin halkaları gibi olduğunu ve zincirin halkalarından birinin de meslektaşlarımız olduğuna dikkat çekti. 
 
"Buradaki kritik sorun; imar planlarını yapanları, yerleşime uygun olmayan alanları yapılaşmaya açanları, imar affı çıkartanları, proje dışı uygulamalara göz yumanları, yapı denetim sisteminin olumsuz ve zaaflı yönlerini ortadan kaldırmayanları, inşaat malzemelerinin niteliğini denetlemeyenleri, işçiliği denetlemesi gereken mühendislerin "her şantiyeye bir şantiye şefi" talebine kulaklarını kapatanları, "imzacılığı" adeta teşvik edenleri, mühendislerin çalışma koşullarını düzeltmeyenleri, özlük ve sosyal haklarını gasp edenleri, meslektaşlarımızı düşük ücretle çalıştıranları ve en önemlisi de yapı üretim ve denetim faaliyetini piyasa koşullarının acımasızlığına terk edenleri atlayarak, yok sayarak, görmezden gelerek zincirin belki de en korumasız halkasını kırılmaya çalışılmaktadır. Evet buradaki asıl sorun budur. Zincirin en korumasız halkasını suçlu ilan etmek ve diğer halkaların sorumluluğunu gölgelemek. Yapılmak istenen ve şimdiye kadar defalarca karşılaştığımız durum budur ve bu, hiç ama hiç adil değildir. Evet meslektaşlarımız zincirin en korumasız halkasıdır. Zincirin diğer halkalarında kimler vardır? Elbette siyasiler, belediye başkanları ve meclis üyeleri; siyasiler ile içli dışlı müteahhit firmalar, yapı denetim firmaları." " diyen SÜMER, bir yapının depremde yıkılması ve can kayıpları olması durumunda sorumluların yargılanması gerektiğini,  fakat  gerçek suçluların ortaya çıkarılmamasının, başta inşaat mühendisleri olmak üzere ilgili meslek mensuplarının topyekûn cezalandırılması yoluna gidilmesinin doğru olmadığını, özellikle iktidar sahiplerinin kendi kusur ve ihmallerini örtbas etmek için bu yola başvurduklarına dikkat çekti.
 
"6 Şubat depremlerinden sonra sık sık karşılaştığımız gibi yapının göçme nedeni tespit dahi edilmeden meslektaşlarımızın tutuklanması, tutuklanmanın bir çeşit cezalandırmaya dönmesidir. Bizlerin temel itirazı bu noktalarıdır. Açıkça ifade etmek gerekirse siyasi erk sahipleri suçu birkaç mühendisin üzerine yıkarak sorumluluktan kurtulmak istemektedir. Diğer nedenler saklı kalmak kaydıyla, mühendislik hizmetinin kâğıt üzerinde bırakılması,  meslektaşlarımızın etkisiz pozisyonda tutulması bile yaşanan yıkımın anlaşılması açısından yeterli nedendir.  Neden sonuç ilişkisini görmezden gelerek yapılan değerlendirmelerin, verilen kararların adilane olduğunu söylemek de mümkün değildir.  Asıl sorumlular "helalleşerek" yoluna devam etmekte ve fakat mühendisler cezalandırılmaktadır." diyen SÜMER,  "deprem gerçeğini unutturmamak için var gücümüzle çalışmaya, üretmeye, merkezi ve yerel yönetimlerin sorumluluklarını hatırlatmaya, aynı zamanda kendimizi de daha donanımlı kılmaya devam edeceğiz" sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.
Dr. Levent MAZLILIGÜNEY, deprem sonrası inşaat mühendislerinin, idarelerin sorumluluklarına değindi ve idarelere karşı, cezai ve hukuki sorumluluklara yer verdi. "Mühendis ortaya çıkan zararın ne kadarından sorumlu olacaktır?", mühendis  "Kusuru oranında mı sorumludur, yoksa zararın tamamından mı sorumludur" ve "Sorumluluk ne kadar süreyle sınırlı olacak ve bu süre hangi andan itibaren işlemeye başlayacaktır" sorularının irdelendiği söyleşide "Yargıtay`ın kabulüne göre mühendislerin deprem nedeniyle hukuki sorumluluğunda (iki ve on yıllık) zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi depremin meydana geldiği tarihtir." diye belirtildiği, bu durumda bir yapının inşasının belli bir bölümüne dahil olan inşaat mühendisi, bu yapının deprem gibi tabi afetler neticesinde hasarlanması halinde, binayı yaptığı tarihin herhangi bir önemi olmaksızın sorumlu olabileceğine dikkat çekildi. 1950 yılında inşa edilmiş bir yapının deprem nedeniyle hasar görmesi halinde mühendisin 2023 yılında dahi sorumlu olabileceğini, bunun zamanaşımı müessesesinin amacına aykırı olduğu, zamanaşımı süresinin 30 yıl olması gerektiği belirtildi.
 
İlliyet(nedensellik) sorunlarına da değinilen söyleşide, imar aşamalarının (Örn. Bataklık arazinin kurutulup imara açılması), yönetmeliğin öngördüğünden yüksek ivme, hız, kuvvet değerlerinin oluşmasının (ve Supershear Rupture), peş peşe kuvvetli depremlerin, yerel zemin koşullarının, yapısal düzensizliklerin, malzeme dayanımlarını etkileyen faktörlerin,  kolonlar kesilmemiş ama örneğin zemin kattaki tüm duvarları kaldırılmış olmasının illiyet sebebi olarak sayılması gerektiği vurgulandı. 
 
Müteselsil sorumluluk, mücbir sebepler, idarelerin sorumlulukları , bilirkişilik/bilirkişiler sorunu gibi konulara da yer verilen söyleşide  mühendisler için temel hukuk eğitimi, sık karşılaşılan konularda hukuk eğitimi verilmesi gerektiğine dikkat çekildi.