2011 Van Depremlerinden 2020 İzmir Depremine; Türkiye Yerinde Saymaya Devam Ediyor

2011 Van Depremlerinden 2020 İzmir Depremine; Türkiye Yerinde Saymaya Devam Ediyor

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunun, 2011 Van ve 2020 İzmir Depremlerinin yıl dönümü nedeniyle yaptığı açıklama.

Büyük Marmara Depreminden 12 yıl sonra, 17 gün arayla gerçekleşen iki depremle sarsılan Van ve çevresinde toplam 636 yurttaşımız hayatını kaybetti.


Van Depremlerinden sadece 9 yıl sonra gerçekleşen İzmir Depreminde ise 119 kişi geçmişten çıkarılmayan derslerin, alınmayan önlemlerin kurbanı oldu.

Ortalama 2 yılda bir yıkıcı bir depremin meydana geldiği ülkemizde; kentleşme, yapı stoku, etüt ve proje faaliyetleri, yapı üretimi, yapı denetimi ve afet yönetim süreçleri gibi konularda sorunların tespit edilerek çözülmesine öncelik verilmesi; bilimin, tekniğin ve yetişmiş insan gücünün ulaştığı seviyeler de göz önünde bulundurulduğunda, bu kadar acı tecrübeden sonra deprem gerekçesiyle herhangi bir can kaybının söz konusu olmaması beklenir. Ancak Türkiye`de, her depremden sonra ne yapılması gerektiği konusunda onlarca rapor yazılmasına, bu çalışmaların strateji ve eylem planlarına dönüştürülmesine rağmen sorunların çözümünde ciddi bir yol kat edilemiyor. Çünkü bahse konu raporlar ve planlar sadece kağıt üzerinde kalıyor ve depremden depreme hatırlanıyor. Halkın can ve mal güvenliğini dikkate almak yerine ranta dayalı, piyasanın taleplerini önceleyen, ileride daha büyük sorunlar doğuracak adımlar atılmaya devam ediyor.

Deprem tehlikesinin yarattığı korku, popülist söylemlerle süslenen kentsel dönüşüm projeleriyle maniple edilerek rant için araçsallaştırılıyor. Bunun en açık örneklerinden birini Van Depremleriyle gördük. Van Depremleri, felaketi fırsat olarak gören rantçı anlayışa alet edilerek kentsel dönüşüm konusunda dönüm noktası oldu. Depremlerden bir yıl sonra herhangi bir veri veya envanter çalışmasına dayanmaksızın kentsel dönüşüm çalışmaları başlatıldı. Ülkemiz yapı stokunun risk analizi, depreme dayanıklılığı konusunda tasnifleme ve önceliklendirmesi yapılmadan, ticari bir faaliyet olarak kentsel dönüşüm politikaları hayata geçirildi. Bugüne kadar gerçekleştirilen kentsel dönüşüm uygulamalarının amacının deprem güvenliğinden çok uzak olduğu, daha çok rant transferi uygulamasına dönüştüğü anlaşıldı.

Deprem güvenliğini tehlikeye atan önemli başlıklardan biri de kaçak, mühendislik hizmeti almamış yapılar için çıkarılan imar aflarıdır. Son olarak İzmir Depreminde; acil yıkılacak yapılardan 4`ünün, yıkık olanlardan 2`sinin, ağır hasarlı olanlardan 36`sının İmar Barışından yararlanarak yapı kayıt belgesi aldığı Meclis tutanaklarında yer aldı. İmar aflarının yarattığı tehlike bu kadar açıkken son günlerde TBMM`ye sunulan bir kanun teklifiyle yeni bir imar affının gündeme getirilerek her seçim öncesi olduğu gibi halkın can ve mal güvenliğinin siyasi çıkarlara alet edilmesi kabul edilemez.

Depremin ne zaman ve nerede olacağını önceden bilmek bugünkü bilimin ve tekniğin imkanlarıyla mümkün olmasa da olası depremlerin sonuçlarını öngörmek ve önlem almak mümkündür. Türkiye`nin kaybedecek zamanı yoktur.

Mevcut yapı stokunun envanterinin çıkarılması konusundaki çalışmalar hızlandırılmalı, acilen güçlendirilmesi veya yenilenmesi gereken binalar belirlenerek bir plan doğrultusunda yapı stokunun depreme dirençli hale getirilmesi sağlanmalıdır.

Deprem etkileri nedeniyle oluşan yapısal hasarlar büyük oranda yapıların inşası ya da sonrasındaki denetimsizlik nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Yapı üretim sürecinin sağlıklı işleyebilmesi için proje üretimi, şantiye yönetimi, yapı denetimi başta olmak üzere bütün aşamalar kamucu bir anlayışla yeniden değerlendirilmelidir.

Yapı güvenliğinden, dolayısıyla kamu güvenliğinden koparılarak piyasa ilişkilerine terk edilen yapı üretim sürecinde mühendislik hizmetleri külfet olarak görülmekte, bizzat karar vericiler tarafından değersizleştirilmektedir. Sadece meslek mensuplarına değil ülkemize zarar veren bu anlayıştan vaz geçilmelidir.

Şantiye şefliği, yetkin mühendislik, denetim hizmetleri başta olmak üzere, kamucu bir anlayışla meslek odaları tarafından oluşturulan görüşler dikkate alınmalı, yapı güvenliğinin bir kamu güvenliği sorunu olduğu merkezi ve yerel yöneticiler tarafından anlaşılmalıdır.

Sağlıklı işleyen bir sistemde planlama, projelendirme, üretim ve denetim hizmetleri birbirinin tamamlayıcısı olarak düşünülmeli buna göre de İmar Kanunu başta olmak üzere Yapı Denetim Kanunu, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve ilgili tüm kanunlar ve bağlı yönetmelikleri kamu yararı ilkesi gözetilerek, bütüncül bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir.

Van ve İzmir Depremlerinin yıl dönümünde, yaşamını yitiren yurttaşlarımızı saygıyla anıyor, Türkiye`nin en önemli sorunu olarak depreme hazırlık konusuna öncelik verilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu