Ankara Şubemiz: Eşit ve Özgür Bir Yaşamı Birlikte Kazanacağız, Vazgeçmiyoruz!


Ankara Şubemiz: Eşit ve Özgür Bir Yaşamı Birlikte Kazanacağız, Vazgeçmiyoruz!

İMO Ankara Şubesi 24. Dönem Kadın Komisyonu tarafından 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü kapsamında "Eşit ve Özgür Bir Yaşamı Birlikte Kazanacağız, Vazgeçmiyoruz!" başlıklı bir açıklama yayımlandı.

Açıklamada, "Eşit, özgür ve laik bir yaşamın kurulması için bu düzenin ve kadın düşmanı politikaların değişmesi şarttır. Kadına yönelik şiddeti önleyecek ve kadınların özgürce yaşayabilecekleri bir dünya kurma sorumluluğu üstlenecek kararlı ve sonuç alıcı politikalar ve bu politikaların hayata geçirilmesini sağlayacak düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Bu bağlamda kadınları sosyal ve ekonomik anlamda destekleyecek, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak çözümler hayata geçirilmeli, kadına yönelik şiddeti önleyici tedbirler alınmalı ve bunun için cinsiyet eşitliği tüm karar mekanizmaları tarafından toplumca kanıksanmalıdır," denildi.
Açıklamanın tamamı:

EŞİT VE ÖZGÜR BİR YAŞAMI BİRLİKTE KAZANACAĞIZ, VAZGEÇMİYORUZ!
  
25 Kasım Dominik Cumhuriyeti`nde Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Clandestina Hareketi`nin öncülerinden olan Patria, Minerva ve Maria Mirabal kardeşlerin diktatör tarafından katledildiği tarihtir. Mirabal kız kardeşlerin diktatörlüğün askerleri tarafından tecavüz edildikten sonra vahşi bir şekilde katledildikleri, utanç gününün ve insanlık ayıbının yıl dönümüdür. 25 Kasım 1960 yılındaki katliamın ardından tüm dünyada kadına yönelik şiddete karşı kampanyalar düzenlenmiştir. 1981 yılında Latin Amerika Kadın Kurultayı`nda 25 Kasım, "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü", 1985 yılında BM tarafından "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak ilan edilmiştir.

Cinsiyete dayalı şiddet, kadınların erkeklerle eşit bir biçimde haklarını ve özgürlüklerini kullanmasını ciddi bir biçimde engelleyen bir ayrımcılık türüdür. "Fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar ya da acı ile sonuçlanan, ister özel alanda, ister kamusal alanda olsun, baskı veya özgürlüğün engellenmesi" olarak tanımlanan cinsiyete dayalı şiddet, yalnızca özel alanda değil, aynı zamanda toplumsal alanda da bir araç olarak kullanılmakta ve yeniden üretilmektedir. Devletlerin hem özel alanda hem de kamusal alanda mevcut olan bu şiddeti görmezden gelmesi ise cinsiyete dayalı şiddeti sürekli kılan bir etkiye sahiptir ve şiddeti engelleyici ve mağduru koruyucu politikaların geliştirilmemesi cinsiyete dayalı şiddetin artmasına neden olmaktadır. Bu çerçevede, cinsiyete dayalı şiddet, herhangi bir gelenek, görenek, din, kültür ve politik iktidarla mazur gösterilmemeli, temel insan hakları ihlali olarak tanınmalıdır.

Ancak ülkemizde iktidar, kadına yönelik şiddeti görmezden gelmenin ötesinde kadın düşmanlığını ve eşitsizliğe dayalı bir cinsiyet rejimini kendi rejimini sağlamlaştırmak ve devam ettirmek için temel bir araç olarak kullanmaktadır. Kadınların hayatlarına, mücadele ile kazandıkları haklarına ve varlıklarına karşı düşmanca bir politikayı tutarlılıkla sürdüren iktidar, geçtiğimiz yıl kadınların yaşam haklarını güvence altına alan İstanbul Sözleşmesinden çekilmiştir. 2011 yılında imzalanan "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi"nden yaklaşık on yıl sonra bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile çekilen iktidar, yıllardır kadınlara karşı açtığı savaşı açıkça beyan etmiş ve kadınların yaşam haklarını hukuken yok sayacak kadar ileri gitmiştir. 

Söz konusu sözleşme, fiziksel, cinsel, ekonomik, duygusal şiddet başta olmak üzere her tür şiddet ile mücadelede önleme, koruma, kovuşturma ve destek politikalarını kapsayan dört temel yaklaşımdan hareketle bağımsız bir izleme mekanizması ve yaptırım gücü olan ilk bağlayıcı sözleşmedir. Eşit, özgür, demokratik, laik bir ülkede yaşamak isteyen bizler, "hayatımızdan ve haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz" diyen kadın meslektaşlarımız ve tüm kadınların sesine ses, gücüne güç katarak bir kez daha ve ısrarla "İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz" diyoruz.

Yaklaşık 2 yıldır içinde yaşadığımız Covid-19 Pandemi koşulları ve ekonomik krizin cinsiyet eşitsizliğini derinleştirmiş ve yaşanan zorlukların en ağır bedeli yine kadınların omuzlarına yüklenmiştir. Hem ev hem de çalışma hayatında zaten var olan eşitsiz koşullar, derinleşen krizin etkisiyle katlanmıştır. Toplumsal yeniden üretimin bel kemiğini oluşturan bakım emeği tüm dünyada ve ülkemizde kadınların sırtına yüklenmiştir. Görünmeyen ve ücretsiz emeğin sömürülmesinin, bu sistemde, çocuk, yaşlı, hasta bakımı ve eğitim gibi ihtiyaçlar kamulaştırılmadan kadın emeğinin yok sayılmasının önüne geçilemez. Bunların yanında çalışma hayatında ücretsiz izine ayırma, kısa çalışma ödeneği, işine son verme veya işe alınmama konularında öncelikle kadınlar tercih edilmektedir. Ekonomik krizin yarattığı derin işsizlik ve güvencesizlik koşullarında en çok kadınların işsiz kaldığı veya güvencesiz koşullarda çalışmak zorunda bırakıldığı bilinmektedir. 

Bütün bu koşullar altında, işsizlik, emek sömürüsü ve güvencesiz yaşama şartlarıyla baş başa bırakılan kadınlar, salgın nedeniyle uygulanan karantina düzenlemeleri boyunca şiddetin en yaygın biçimi olan ev içi şiddete daha çok maruz kalmıştır. Türkiye dünyada kadına karşı şiddetin en yaygın ülkelerden biri haline gelirken pandemi koşullarında kadına yönelik şiddet vakalarının neredeyse iki katına çıktığı bilinmektedir.

Ancak unutulmamalıdır ki tüm eşitsizliği ve ekonomik, cinsel, psikolojik ve fiziksel anlamda tüm boyutlarıyla şiddetin asıl sorumlusu erkek egemenliği ve gericilikle bezeli iktidardır. Kadınların kazanılmış haklarına savaş açan, gerici politika ve söylemleri ile kadınları kamusal alandan uzaklaştırmaya çalışan, şiddet ve cinayetlerin faillerine resmen kucak açarken kadınların yaşamlarına kast eden iktidar, her gün yaşadığımız kayıpların ve bu çok boyutlu krizin failidir. 

Eşit, özgür ve laik bir yaşamın kurulması için bu düzenin ve kadın düşmanı politikaların değişmesi şarttır. Kadına yönelik şiddeti önleyecek ve kadınların özgürce yaşayabilecekleri bir dünya kurma sorumluluğu üstlenecek kararlı ve sonuç alıcı politikalar ve bu politikaların hayata geçirilmesini sağlayacak düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Bu bağlamda kadınları sosyal ve ekonomik anlamda destekleyecek, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak çözümler hayata geçirilmeli, kadına yönelik şiddeti önleyici tedbirler alınmalı ve bunun için cinsiyet eşitliği tüm karar mekanizmaları tarafından toplumca kanıksanmalıdır.

İstanbul Sözleşmesi yeniden hayata geçmelidir.
Bizler direnmenin, dayanışmanın, yan yana durmanın gücüyle; şiddetsiz, eşit ve özgür bir yaşam için haklarımızı savunmaya, "İstanbul Sözleşmesi Bizim" demeye devam edeceğiz.
Vazgeçmeyeceğiz.

İMO Ankara Şubesi
24. Dönem Kadın Komisyonu