Kriz Derinleşiyor, Yoksullaşıyoruz, Geçinemiyoruz

Kriz Derinleşiyor, Yoksullaşıyoruz, Geçinemiyoruz

Son günlerde artan ekonomik belirsizlikler, şiddetli bir krizin varlığını daha da görünür hale getirmiş, ağırlaşan ekonomik yük altında ezilen toplumun büyük bir kesimi geçinemez hale gelmiştir.

Bundan tam bir yıl önce 23 Kasım 2020 tarihinde 7.9 TL olan Dolar kuru bu yılın Ekim ayı sonunda 9 TL seviyelerine gelmiş, son yedi günde de ciddi bir sıçramayla 12 TL`ye, 23 Kasım`da ise gün içinde 13.5 TL`ye kadar yükselmiştir. Görünen o ki son bir yılda yaklaşık %50, son bir haftada ise yaklaşık %30 artış söz konusudur. Bu değer değişiminin diğer para birimleri karşısında da benzer şekilde karşımıza çıktığına dikkat edilirse, yükselmekte olanın döviz değil düşmekte olanın Türk Lirasının değeri olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Açıkçası bugün döviz kurlarında adeta devalüasyonu andıran dalgalanmaları anlık bir sapma olarak değil, ekonomideki biriken sorunların, yanlış kararların ve uygulamaların sonucu olarak görmek gerekir.

Ülkemizde Anayasa değişikliğinin ardından neredeyse her alanda keyfiyet, liyakatsizlik ve kontrolsüzlük hakim olmuş, bütün kurumlar çürüme noktasına gelmiş, ranta dayanarak şişirilen ekonomi balonu büyük bir gürültüyle patlamış, ortaya çıkan enkazın altında yine emeğiyle geçinenler, ücretli çalışanlar, yoksullar kalmıştır.

TÜİK verilerine göre inşaat maliyet endeksi bir önceki yılın Eylül ayına göre %39,54 oranında artmıştır. Bir önceki yılın aynı ayına göre malzeme endeksinin %47,44, işçilik endeksinin ise %22,25 arttığı görülmektedir. Meslektaşlarımız arasında işsizlik oranı %30`u bulmuş, genç meslektaşlarımızda bu oran %50 olmuştur. Meslektaşlarımızın büyük bir kesimi ise düşük ücretlerle yaşamını idame ettiremez hale gelmiştir. Bu rakamlar sadece inşaat sektörü ve bizim mesleğimiz için geçerli değildir. Neredeyse her sektör ciddi kriz içerisinde, her meslek grubu da benzeri işsizlik oranları ve düşük ücretlerle mücadele etmektedir. Üretimi yapılan ürünlerin maliyet değişimlerini ifade eden Üretici Fiyat Endeksinin son yıllardaki değişimi, yaşanan krizin adeta habercisi niteliğindedir. Bir önceki yılın Ekim ayına göre artış %46,31 oranındadır. Ülkemizde açıklanan enflasyon oranlarının doğruluğu bütün toplum tarafından tartışılmaktadır.

Yukarıda özetlediğimiz manzara dikkate alındığında bugün yaşadığımız ve ne yazık ki gidişata bakılırsa giderek derinleşeceği aşikar olan krizin boyutları daha iyi anlaşılacaktır. Artık toplumun büyük çoğunluğu için yarınlar belirsiz bir karanlık içindedir. Bir yanda işsizlik derinleşirken diğer yanda milyonlarca çalışan asgari ücret adı altında sefalet ücretiyle geçinmeye mahkum olmuştur. Halkın çarşıda, pazarda karşılaştığı fiyatlar TÜİK`in açıkladığı enflasyon verilerinin çok üstündedir.

Her ne kadar içinde bulunduğumuz tablo karamsarlıkla yüklü olsa da bu durumdan çıkmanın yolu temel yanlışlardan vaz geçmekle başlayacaktır. Bizce çözümün adresi bellidir;

2017 yılında gerçekleşen Anayasa değişikliği ile cumhuriyetin temel dinamikleri olan güçler ayrılığı ilkesi ilga edilmiş, parlamenter sistem zayıflatılmış ve tüm yetkiler tek bir elde toplanmıştır. Ülkenin kaderini belirleyen tüm karar alma süreçleri, cumhuriyetin biriktirdiği deneyimleri taşıyan kurumlardan alınmış, demokratik tartışma süreçleri ortadan kaldırılmış ve bir merkezde toplanmıştır. Yaşanan gelişmeler, yasama ve yürütmenin ayrılığı ile yargının bağımsızlığının ne kadar hayati önem taşıdığını göstermiştir.

Ülkemizdeki ekonomik politikalar halkın genel menfaatlerini esas almaktan uzak, rant odaklı ve bir avuç çıkar çevresinin menfaatleri doğrultusunda planlanmaktadır. Uzun süredir sürdürülen özelleştirme politikaları bütün kamu kaynaklarını tüketmiş, taşeronlaşma ile ücretli çalışanlar denetimsizliğe ve düşük ücretlere mahkum edilmiştir. Ülke ekonomisi acilen kamucu bir anlayışla yeniden planlanmalıdır.

Toplumun ihtiyacı olan yatırımlar yerine kamuoyunun bir türlü idrak edemediği hasta garantili şehir hastaneleri, geçiş garantili otoyollar, yolcu garantili havaalanları ile kamu kaynakları israf edilmiştir. Üstüne üstlük Kanal İstanbul vb. projeler adeta topluma dayatılarak yapılmaya çalışılmaktadır. Hem ekonomik alanda hem de mühendislik alanında gerçekçi ve sağlıklı bir planlamayla yapılmayan bu yatırımlar geleceğimizi ipotek altına almaktadır. Ülke kaynakları son derece özenli ve planlı kullanılmalı, bilimsellik ve halkın ihtiyaçları esas alınmalıdır.

Kamunun yürütmesi gereken işler ve görevler taşeronlaşma ve serbestleştirme ile adeta lağvedilmiş bu durumun sonucu olarak da kamusal ve mesleki denetim yapılamaz hale gelmiştir. Halkın güvenliği ve sağlığı tehdit altındadır. Acilen taşeronlaşma ve serbestleştirme politikalarına son verilmeli, hem mühendisler hem de diğer meslekler için kamu istihdamı artırılmalı, halkın sağlığı ve güvenliği için devletin asli görevi olan kamusal denetim sağlanmalıdır.

Asgari ücret ve kamu çalışanlarının ücretleri insanca bir yaşamı sürdürecek rakamlara getirilmeli, meslektaşlarımız için SGK ile TMMOB arasında imzalanan Ücretli Çalışan Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının Asgari Ücret Denetim Protokolü ivedilikle tekrar yürürlüğe konulmalıdır.

Ülkemizin kaynaklarıyla insanca bir yaşam, insanca çalışma koşulları mümkündür. Bunun yolu güçler ayrılığı ilkesine dayalı bir sistemden, kamucu politikaların hayata geçirilmesinden, demokratik bir düzenin tesis edilmesinden geçmektedir.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu