Kocaeli Şubemiz: 17 Ağustos 1999 Depremi Unutulmamalı Yeni Acılar Yaşanmaması İçin Ders Alınmalı

Kocaeli Şubemiz: 17 Ağustos 1999 Depremi Unutulmamalı
Yeni Acılar Yaşanmaması İçin Ders Alınmalı

Cumhuriyet tarihinin en büyük depremlerinden biri olarak kayıtlara geçen 1999 Gölcük depreminin üzerinden 22 yıl geçti. 7,4 büyüklüğündeki deprem tüm Marmara bölgesini etkilemekle birlikte can kayıpları ve ekonomik sonuçları itibariyle tüm Türkiye`yi sarstı. Üzerinden 22 yıl geçmiş olmasına rağmen 1999 Depremi`nin oluşturduğu yıkıcı etki hala belleklerde tazeliğini korumakta, bizlere depreme her daim hazır olunması ve önlem alınması gerçeğini hatırlatmaktadır.
Gölcük Depremi, ülkemizin depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olarak kabul edilmektedir. 1999`dan sonra depremin neden olduğu yaraları sarmaktan çok, deprem öncesi alınması gereken tedbirlerin düşünülmesi gerektiği tüm çevrelerce benimsendi. Ortaya çıkan bu fikir birlikteliği sonucunda güvenli ve sağlıklı bir yaşam, yapılaşma ve çevre için nelerin yapılması, ne tür önlemlerin alınması gerektiği konularında fikirler öne sürüldü, bunların toplamı olarak kamu kurumlarınca strateji ve eylem planları oluşturuldu. Ancak bugün geriye dönüp bakıldığında aradan geçen 22 yıla rağmen olası deprem zararlarını azaltma çalışmalarının toplumların/kurumların kendiliğinden yaptığı çalışmalardan öteye gidemediği görülmektedir.
17 Ağustos 1999 yılında yaşanan ve ülke tarihimizin, sonuçları itibariyle en acı depremlerinden biri olan 7.4 büyüklüğündeki GÖLCÜK Merkezli depreminin üzerinden 22 yıl geçti. Resmi sonuçlara göre 18.873 insanımız yaşamını yitirdi, 23.781 insanımız yaralandı, 328.113 ev ve işyeri yıkıldı veya hasar gördü. Açıkçası Yapılarımızın %25`i kullanılamaz hale geldi. %6`sı yerle bir oldu,%7`si ağır hasar,%12`si de orta derecede hasar gördü. Bir milyondan fazla insanımız evsiz kaldı.17 milyar dolardan fazla ekonomik kayıp ortaya çıktı. Marmara Bölgesi başta olmak üzere 16 milyon insanımız bu depremin sonuçlarını yakından hissetti, bu da o tarihteki ülke nüfusunun yaklaşık olarak %25 ‘ine tekabül etmektedir.
Bir doğa olayı olan depremi doğal afete dönüştüren şey bilim ve mühendislik dışı yapılaşmadır. Deprem sonrası yaraları sarmak elbette ki mühimdir ancak deprem öncesi alınacak önlemler daha hayati ve ekonomiktir. Bu noktada geçmişte deprem sonrası yaşadığımız sorunlar, beklenen depremlere karşı alınacak tedbirler için yol gösterici olmalıdır.
Ülkemizin ve ilimizin yapı stokunun durumu belirsizliğini korumaktadır. UDSEP`e göre 2017 yılında tamamlanması öngörülen bina envanteri çalışması tamamlanamamış, dahası resmi kurumlar hariç başlanamamıştır. Bunun sonucu olarak mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi de mümkün olmamaktadır. Bu binaların tespiti ne yazık ki deprem tarafından son derece ağır bedeller karşılığı yapılmaktadır. En son Deprem araştırma Komisyonu raporunda kamu bina stokunun %40`ının deprem dayanıklılığının yetersiz olduğu ve güçlendirilmesi gerektiği söylenmektedir. Okulların, yurtların, kreşlerin, hastanelerin ne kadarının tarandığı ne kadarı hakkında yıkım, güçlendirme veya kullanım kararı verildiği, ne kadarının yıkıldığı veya ne kadarının güçlendirildiği konusu tahminlerin ötesinde değildir.
 
 
Ülkemizin yakın tarihinde yaşanan depremlerin ardından ortaya çıkan tablolar bize göstermektedir ki büyük oranda inşa sürecinde yaşanan olumsuzluklar ve hatalardan kaynaklı yapılar hasar görmektedir. Buna rağmen yapı üretim sürecinde kilit rol oynayan şantiye şefliği en çok ihmal edilen, önemsizleştirilen ve yalnızca bir imzaya indirgenen görevlerin başında gelmektedir. Maalesef karar vericiler tarafından inşaat mühendisliğinin ara eleman statüsüne getirilmeye çalışılmasının somut ifadesi şantiye şefliği gibi önemli bir görevin konumlandırıldığı seviyede kendini göstermektedir.
İnşaat mühendisliği, insan yaşamının her anına, her mekanına dokunan bir meslektir. Bu yüzden insanın can ve mal güvenliği için en önemli konu, nitelikli inşaat mühendisliği eğitimidir. Eylem Planında konuya ilişkin olarak "Üniversitelerde daha nitelikli, verimli ve uygulamaya yönelik mühendislik ve mimarlık eğitiminin verilmesi sağlanacaktır" denilmektedir. 11 yıllık hedef programın 9 yılı geride kalırken bugün İnşaat mühendisliği eğitimi, 200 eğitim programı ve yıllık 7 binden fazla kontenjanıyla tarihsel rekorlar kırmaktadır. Mühendislik eğitiminin niteliğinin yükseltilmesi sorumluluğu verilmiş olan YÖK, önceki yıl 300000. kişinin tercihini bile karşılayacak oranda kontenjanlar belirlemektedir. Bugün İnşaat Mühendisliği eğitimi veren bölümlerin %62`si öğretim üyesi, laboratuvar, fiziksel mekan, bilgisayar, yazılım gibi konularda yeterli imkanlara sahip değildir. Profesör veya Doçent düzeyinde öğretim üyesi bulunmayan bölümler mevcuttur. Bu tabloya eğitim kalitesinin düşüklüğü de eklendiğinde sınırsız yetkilerle donatılmış yeni mühendisler mezun etmenin yaratacağı sorunlar daha da çoğalacaktır.
ÜLKEMİZİ, KENTLERİMİZİ, YAPILARIMIZI OLASI BİR DEPREME HAZIRLAMAK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?
1.    Her şeyden önce en hızlı şekilde DEPREM MASTER PLANI oluşturulmalıdır.
2.    Yapı stoğunun sayımı yapılıp risk bölgeleri haritaları çıkartılmalıdır.
3.    Acil müdahale yolları belirlenip bu yolların devamlı açık olması sağlanmalıdır. Bu yollara cephe olan yapıların deprem yönünden güvenli yapılar olması gerekmektedir.
4.    Deprem sonrasında çadır ve konteyner konulacak alanların şimdiden alt yapılarının eksiksiz olarak tamamlanması gerekmektedir.
5.    Bilimsel ölçekte kent planlarının yapılması, mesleki yetkinliğe dayalı yapı denetim sisteminin kurulması, nitelikli bir mühendislik eğitimi koşullarının sağlanması, mühendislik hizmetlerindeki kalitenin yükseltilmesi, İnşaat Mühendisliği Bölüm ve Programlarıyla ilgili kontenjanların azaltılması,3458 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkındaki Yasanın değiştirilmesi ve meslek alanımızla ilgili olarak bir "MESLEK YASASININ" çıkarılması zorunludur. 
6.    Yapı güvenliğinin sağlanması için yapılması gereken uygulamalar ve yeni bir "AFET" bilincinin oluşturulması konusu ilgili kurum ve kuruluşların işbirliği ile geliştirilebilir. Afet anı ve sonrasına odaklanmaktan daha çok afet öncesine odaklanmak gerekiyor. Tüm ülke toprakları inşaat sektörünün bir arazisi olarak görülmemeli, bilimsel bilgi ve kent planlaması kapsamında ve ihtiyaç temelli yapılar yapılmalıdır.
7.    Yapım ve denetim sürecinde bulunan çalışanlar (Mühendis, Müteahhit, İnşaat Ustaları vb.) düzenli olarak eğitilmeli ve mesleki yeterlilikleri belgelendirilmelidir.
8.    Kentsel dönüşümü; bireysel dönüşümlerden ziyade yasanın amacına yönelik, geniş alanlarda alanın tamamını kapsayacak şekilde yeniden planlayarak daha ferah ve konforlu yaşam alanları oluşturulmalıdır.
9.    Vatandaşlarımız "DEPREM GERÇEĞİ" konusunda sürekli bilinçlendirilmelidir.
Yukarıda saydığımız tüm maddelerde Meslek Odaları`mız bütünüyle aktif ve etkin rol almaktadır
SONUÇ OLARAK
Yeni yapılacak olan yapıların, "Bina Deprem Yönetmeliği" dikkate alınarak bilim, teknoloji ve mühendislik ilkeleri doğrultusunda yapılması can ve mal güvenliğinin sağlanması bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Var olan yapı stokumuz güvenli olmaktan uzaktır. Üretilecek olan yapılarla ilgili olarak yer seçim kararlarından zemin- yapı ilişkisine, doğru bir tasarımdan, yapı üretim evrelerinin bilgiye dayalı bir anlayışla denetlenmesine kadar bütünlüklü bir yapı üretim sisteminin kurulmasına ihtiyaç var. 17 Ağustos 1999 Gölcük merkezli Depremden bugüne kadar geçen 22 yıl içinde zaman zaman doğru çalışmalar da yapılmıştır fakat yaşamış olduğumuz orta büyüklükteki bir depremde bile yapıların yıkılması yapı stokumuzun büyük bir riskle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Ayrıca kendi kendisine yıkılan yapıların varlığı ve tümüyle kaçak olarak yapılan yapıların imar barışı ile af kapsamına alınmış olmaları da kentlerimizin büyük bir risk altında olduğunun önemli bir işaretidir.
Bugüne kadar yapılan çalışmalar, deprem öncesi alınacak önlemlerin deprem riskini önemli ölçüde azalttığını ortaya koymuştur. Sorunu sorun olmaktan çıkaracak olan tek yol; deprem yaşanmadan önce alınacak önlemlerde saklıdır. Deprem riskini azaltmak ve depreme karşı dirençli bir toplum yaratmak için Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı(UDSEP 2012- 2023) hazırlanmıştır. Konu başlıklarına göre gerekli çalışma ve iş birliklerinin yapılması için sorumlu kuruluşlar belirlenmiştir. Yetkin Mühendislik Yasası`nın hazırlanmasıyla ilgili olarak TMMOB sorumlu kuruluş olarak ilan edilmiştir.2017 yılına kadar bitirilmesi gereken bu çalışmaya ilişkin bir tek toplantı bile yapılmamıştır.
 
Özetle; 17 Ağustos Depremi başta olmak üzere yaşamış olduğumuz tüm depremlerden ders almamız gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu bilgilerin doğrultusunda; bilim ve mühendisliğin ışığından ayrılmadan, etik ve ahlaki değerlere sahip yetkin mühendis ve kişilerle sağlam ve ekonomik yapılar inşa etmeliyiz.
 
İnşaat Mühendisleri Odası Kocaeli Şubesi olarak 17 Ağustos Depremi`nin 22.yıl dönümünde depremde yaşamını kaybeden tüm vatandaşlarımızı saygı ve rahmetle anıyor, yakınlarına bir kez daha baş sağlığı ve sabırlar diliyoruz. Depremle ilgili sorumluluklarımızı bilerek depremi unutmayacağımızı ve unutturmayacağımızı her sene olduğu gibi bir kere daha sizin huzurunuzda kamuoyuna bildiriyoruz.

TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası
Kocaeli Şubesi Yönetim Kurulu