Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Simgesi Olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadınların hayatın her alanında yüzyıllardır devam eden hak arayış mücadelesi ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin azaltılması talepleri için simgesel bir gündür.
8 Mart 1857`de ABD`nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi kadın, daha iyi çalışma koşulları ve eşit işe eşit ücret talepleriyle greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000`i aşkın kişi katıldı. 1857 yılında eşitlik talep eden işçilerin yaşadığı trajik olay, 8 Mart`ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasına giden yolu açmıştır.
Kadınların yaşadığı sorunların temelinde, önemli bir insan hakları konusu olan, toplumsal yaşamın her alanında kadınların ve erkeklerin eşit katılım olanaklarına sahip olması için kullanılan toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı yer almaktadır.
2006 yılından beri Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından, eğitim, ekonomiye katılım, siyasi temsil ve sağlık verileri ile oluşturulan Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi verileri yayınlanmaktadır. 2020 yılı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi Raporunda 0.635 endeks puanı ile Türkiye, 153 ülke arasında 130. sırada yer almaktadır. Raporda 1 puan tam eşitlik anlamına geliyor. Endekste Türkiye; kadınların ekonomiye katılımı ve fırsat eşitliği kategorisinde 136., işgücüne katılımda 135., aynı işe eşit ücrette 106., eğitim olanaklarına erişimde 13., sağlıkta 64. ve siyasi yaşamda temsilde 109. sırada yer almıştır.
Toplumun sosyal refahı için, eşitlik ve adaletin belli bir oranda gerçekleşmesi gerekir. Sosyal eşitliğin gerçekleşmesinde, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması en önemli aşamalardan biridir. 2020 yılı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi Raporuna göre, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması için en az 100 yıl, erkeklerle eşit ücrete sahip olması için ise 257 yıl geçmesi gerekiyor. Uçurum olarak nitelendirilecek bu boyutta cinsiyet eşitsizliğini, sadece ayrımcılığın olumsuz sonuçlarını yaşayan kadınların çabaları ve basit düzenlemelerle gidermenin mümkün olamayacağı, özel eşitleyici sosyal devlet politikaları ve uygulamaları ile desteklenmesi gerektiği ortadadır.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi için ilk yapılması gerekenlerden biri toplumun her alanında toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimlerinin verilerek farkındalığın arttırılmasıdır. Toplumdaki bilgi eksikliği ve temel kavramların anlaşılamaması toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının önündeki önemli engellerdendir. Odamız çatısı altında uzun yıllardır kadın dayanışması ile bu konuda yapılan çalışma ve çabalar sonucuna ulaşmıştır. Mart 2021 itibariyle öncelikle odamız yönetim kurullarına toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri verilmeye başlanmıştır. Kadın komisyonumuz bu konudaki çalışma ve çabalarını, tüm şubelerde çalışanlar ve üyeler için eğitim planlamaları ile azim ve inançla devam ettirecektir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesinde pozitif ayrımcılık da önemli rol oynamaktadır. Pozitif ayrımcılık; sosyal, ekonomik ve politik yaşamda kadınlar, engelliler gibi taşıdıkları özellikler nedeniyle dışlanmış azınlıkların, dışlanmışlıklarını azaltmak ve uzun vadede engellemek amacıyla ortaya konulan politika ve uygulamaları ifade eder. Kadın komisyonu olarak hedefimiz, odamızın tüm yönetim, onur ve denetleme kurullarında en az bir kadın üye bulundurma zorunluluğu şeklinde bir pozitif ayrımcılık uygulamasını hayata geçirebilmektir. Tüm şubelerde kadın komisyonundan sorumlu yönetim kurulu üyesi olarak sadece kadın üyeleri görene kadar mücadelemiz sürecektir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesinde devlet kurumlarının temel rolü ve sorumluluğu, cinsiyet ayrımcılığı ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin her biçimini önlemektir. Bunu yapmanın en etkili yolu yasal düzenlemeler ve geçici özel önlemlerdir. Unutulmamalıdır ki kadına yönelik sadece fiziksel şiddet değil, kadının özgürlüklerini kısıtlayan her türlü şiddet insan hakları ihlalidir. Bu anlamda sözel, psikolojik, ekonomik olarak zarar verici ve kısıtlayıcı hareketler de şiddetin tanımının içine girmektedir.
Türkiye, her alanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasını taahhüt eden "Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesini (CEDAW)" 1985 yılında ve İstanbul Sözleşmesi adıyla bilinen "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesini" 2011 yılında imzalamıştır.
İstanbul Sözleşmesi, uluslararası hukukta kadına karşı şiddet ve aile içi şiddet konusunda yaptırım gücü olan, bağlayıcı ve bağımsız bir denetim mekanizması kurulmasına yer verilen ve şiddetin kadın erkek eşitsizliğinin bir sonucu olduğunun vurgulandığı ilk sözleşme niteliği taşımaktadır.
Aradan geçen yıllara rağmen sözleşme taahhütleri yerine getirilmeyip gerekli yasal düzenlemeler yapılmadığı için kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri ve cinsiyete dayalı ayrımcılık, hala kadınların en önemli sorunu olmaya devam etmektedir. Devletten taahhüt ve sorumluluklarını acilen yerine getirip sözleşmeyi hayata geçirmesini talep ediyoruz. Tüm kadın örgütleri ile dayanışma içinde yasal hakkımızın takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Bir kez daha İstanbul Sözleşmesi`nden vazgeçmiyoruz diyerek, tüm emekçi kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyoruz.
İMO Kadın İnşaat Mühendisleri Komisyonu