Elazığ Depreminin Yıldönümünde Bir Kez Daha Soruyoruz:
Yaşanacak Acıların Vebali Kimin Omuzunda?
(Elazığ depreminin yıldönümü dolayısıyla İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından yapılan açıklama. 24 Ocak 2021)
Bugün Elazığ depreminin yıldönümü...
Elazığ`da 24 Ocak 2020 tarihinde 6,5 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiş, geniş bir coğrafyada hissedilen depremde 41 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 1600 vatandaşımız da yaralanmıştı. Elazığ bu tarihten yaklaşık bir sene sonra, 27 Aralık 2020`de de yine bir başka depremle sarsılmıştı.
Elazığ`ı peş peşe sarsan depremlerden sonra Anadolu coğrafyası üzerinde irili ufaklı pek çok deprem yaşandı. 30 Ekim 2020 tarihinde Ege Denizi merkezli deprem ise İzmir`i vurdu. İzmir`de 115 vatandaşımız hayatını kaybetti.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile AFAD verilerine göre Elazığ depreminde 76 bina yıkıldı, 645 binada ağır hasar, 409 binada ise orta ve hafif hasar meydana geldi. Aynı tablo İzmir`de de karşımıza çıktı. İzmir depreminde 180 binanın yıkıldığı ya da ağır hasar aldığı, 190 binanın orta derecede hasarlı olduğu anlaşıldı. 1267 binada ise hafif hasar tespit edildi.
2020 yılında dünya ölçeğinde meydana gelen depremlerde can kayıplarını baz alarak yapılan listede Türkiye`nin ilk sırada olduğu görülmektedir. 2020 yılında dünya ölçeğindeki depremlerde 203 insan hayatını kaybetmiştir. Bu 203 ölümün 156`sının ülkemizde olması ısrarla üzerinde durduğumuz bir gerçeğe işaret ediyor. Türkiye yapı stoku güvenli değildir.
Örneğin 30 Ekim 2020 tarihli Ege Denizi merkezli depremin neredeyse sadece ülkemizde faciaya dönüşmesi başka türlü ifade edilemez. Aynı depremde Yunanistan`da iki kişi ülkemizde ise 115 kişi hayatını kaybetti.
Türkiye`nin, merkezi yönetimden yerel yönetime, yapı üretim sürecinden deprem eğitimine, yapıların güçlendirilmesinden imar ve kentleşme politikalarına kadar geniş bir yelpazeye yayılan konu ve sorunlar bağlamında köklü ve kalıcı değişiklikler yapılması gerektiğini ortaya çıkarmıştır.
Türkiye bir deprem ülkesidir ancak Türkiye aynı zamanda yapı stoku ölümlere neden olan bir ülkedir. İlk gerçek kabul edilirken ikinci gerçek ya kabul edilmemekte ya da gereği yerine getirilmemektedir.
Daha eski tarihli olanları örnek vermek gerekmiyor. Türkiye`yi yönetenlere şunu sormak gerekiyor: 32 bin insanın hayatını kaybettiği 1939 Erzincan depreminden bu yana ne değişmiştir? 17 Ağustos 1999 Marmara depreminden sonra ne değişmiştir?
Açık ki bunlar açık ve net yanıtı olan sorulardır. Bir başka soru ise sadece geçmişe ve bugüne değil geleceğe dairdir; geleceğimizi karartacak önemdedir. Sorumuz şudur: İstanbul depreme hazır mıdır? Olası bir Marmara depreminin İstanbul için felakete dönüşmemesi mümkün müdür?
Türkiye`nin Erzincan`dan Marmara`ya, Elazığ`dan İzmir`e makûs talihi değişmemiş, vatandaşlarımız kaderiyle baş başa bırakılmıştır.
Sorunun sadece deprem coğrafyası ve yapı stoku merkezli olduğu sanılmasın. 24 Ocak 2020 Elazığ depreminde orta hasar alan binaların hâlâ kullanıldığı 27 Aralık 2020 Elazığ depreminde anlaşılmıştı. Aynı şekilde aradan geçen bir yıla rağmen hâlâ deprem konteynırlarında yaşayan ailelerin olduğu basına yansıdı.
Demek ki sorun daha derinde; insana, insan hayatına verilen değerde. İnsan hayatına değer vermeyen, yapıları depreme hazır hale getirmeyen, kentleri deprem tehlikesine göre düzenlemeyen, kentsel dönüşüm projelerini rant değeri yüksek bölgelerden başlatan, yapı üretim ve denetim sürecini sağlıklı işleyişe kavuşturmayan bir başka anlayışla karşı karşıya bulunuyoruz. Hiç şüphe yok ki yaşanacak acıların vebali bu anlayışın taşıyıcılarının omuzlarında olacaktır.
Elazığ depreminin yıldönümünde bir kez daha deprem tehlikesine dikkat çekiyor, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı saygıyla anıyoruz.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu