Adana Şubemizden Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü Açıklaması
Adana Şubemizden Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü Açıklaması Adana Şube Yönetim Kurulu Üyesi Duygu Argunşah, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında açıklama yaptı.
Adana Şube Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Duygu Argunşah, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında yaptığı açıklamada, şiddet, tecavüz ve cinayete karşı mücadele etmenin insani sorumluluk olduğunu vurguladı. Nafaka hakkını kısıtlamanın kadını ‘ölümüne` eve mahkum etmek demek olduğunu belirten Argunşah, şiddetin önlenmesi konusunda bir ilerleme olan İstanbul Sözleşmesinin vazgeçilemez olduğunu da ifade etti.
BASIN AÇIKLAMASI METNİ:
Şiddet, tecavüz ve cinayete karşı mücadele etmek insani sorumluluktur Mirabel Kardeşler 25 Kasım 1960 tarihinde Dominik Cumhuriyeti`nde diktatörlüğe karşı mücadele ettikleri için öldürüldüler. Halkın bu cinayete büyük tepki göstermesiyle kısa bir süre sonra diktatörlük devrildi. Mirabel kardeşlerin katledildiği 25 Kasım günü de1981`den beri dünya ölçeğinde kadına yönelik şiddet konusunda bir sembol haline dönüştü. Ancak ne yazıktır ki tüm dünyada kadına, çocuğa yönelik şiddet devam ediyor. Ülkemiz, kadına yönelik şiddetin dünya ölçeğinde en yüksek düzeylerde yaşandığı ülkelerden birisi. Kadınlar göz göre göre evlerinde, sokakta, işyerlerinde, lokantalarda, her yerde öldürülmeye devam ediyor. Şiddet, öfke, saldırganlık, saldırı her yerde kol geziyor. Ekim Ayında erkekler tarafından 36 Kadın Öldürüldü. 2019 yılının ilk 10 ayında öldürülen kadın sayısı ise 383. Güvencesiz ve kayıt dışı çalışma çok yaygın Ülkemizde uzun süreden beri derin bir ekonomik kriz yaşanıyor. Ekonomik krizden, işsizlikten kadınlar daha fazla etkilenmektedir. Kadın işsiz sayısındaki artış, erkeklere oranla çok daha fazladır. İşsizliğinin yanı sıra kadınlar güvencesiz ve kayıt dışı çalışmaya daha fazla maruz kalmakta, çalışan kadınlar da daha zor çalışma şartlarında bırakılmaktadır. Bu ekonomik eşitsizliğe rağmen nafaka hakkında kısıtlamaları da içeren ikinci yargı paketi TBMM`de gündeme getirilecektir. Kadınların nafaka hakkını kısıtlamak, kadını "ölümüne" eve mahkûm etmek demektir. Bu anlayış, kadınları ikinci sınıf olarak gören, eve hapseden, anne, eş, çocuk ve yaşlıların bakıcısı, temizlikçi, mutfak görevlisi konumunda gören, gerici ve erkek egemen anlayıştır. Kadına ve çocuğa yönelik şiddeti önlemeyi hedefleyen İstanbul Sözleşmesi şartlarını yerine getirmenin aile birliğini bozduğunu öne süren anlayış da aynı gerici anlayıştır. İstanbul Sözleşmesi şiddetin önlenmesi konusunda bir ilerlemedir. Bundan vazgeçilemez. Kadın Dayanışma Vakfı`nın hazırladığı rapora göre boşanma ve nafaka davalarının en büyük nedenleri arasında cinsiyete dayalı şiddetin yer aldığına dikkat çekildi. Boşanma davalarına ilişkin incelenen dosyaların yüzde 82`sinde kadına yönelik şiddet iddiası vardır. Toplumun her alanında devam eden şiddet, kadına yönelik şiddeti besleyen en önemli etmenlerden biridir. Açıktır ki toplumsal adalet, bireylere eşit davranan bir hukuk sistemi, demokratik, insan haklarına saygının esas alındığı bir toplumsal yaşam, kadına yönelik şiddetin engellenmesinde en önemli koşulları sağlayacaktır. Yargı gereken cezayı vermelidir Yargı; taciz, tecavüz ve şiddete gereken cezayı vermeli, failler korunmamalıdır. Faillerin suç işlemeyi hak gördüğü, "namus" kavramı ardına sığınarak cezadan kurtulabileceğini düşündüğü, yine özellikle aile içi istismar vakalarında failin korunduğu koşullar yeni şiddet vakalarının işlenmesinin yolunu açmaktadır. Demokratik, eşit, adaletli, insan haklarından taviz vermeyen, şiddet, tecavüz ve istismarın olmadığı bir topluma ulaşmak için mücadele etmek hepimizin en temel sorumluluğudur.