KADINLARIN EŞİTLİK MÜCADELESİNİ VE BU UĞURDA SÜRDÜRDÜĞÜ MÜCADELEYİ DAHA DA YÜKSELTME KARARLILIĞI İLE KADIN DAYANIŞMASINI SELAMLIYORUZ
KADINLARIN EŞİTLİK MÜCADELESİNİ VE BU UĞURDA SÜRDÜRDÜĞÜ MÜCADELEYİ DAHA DA YÜKSELTME KARARLILIĞI İLE KADIN DAYANIŞMASINI SELAMLIYORUZ Kadınlara yönelik şiddetin yok edilmesi ve bu olay için dünya çapında farkındalık yaratılması amacıyla 1999`da BM Genel Kurulu 25 Kasım`ı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti. Bu tarih 1960`da Dominik Cumhuriyeti`nde diktatörlüğe karşı mücadele eden Mirabel kız kardeşlerin tecavüz edilerek katlediliş tarihini simgeliyordu. Dünyanın dört bir köşesinden kadınlar, efsaneleşen bu üç kelebeği anıyorlar. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, ataerkil toplumsal şiddete, aile içi şiddete karşı kadın dayanışmasını örüyor, seslerini yükseltiyorlar. Adeta kelebekçesine kanat çırparak uçmayı sürdürüyorlar... Dominik`li şair Pedro Mir, Amen de Mariposas (Kelebeklerin Amini) adlı şiirini kız kardeşlerin katline ithaf etmiştir. Aynı dönemde, Dominik Cumhuriyeti`nden Julia Alvarez, Mirabel kız kardeşlerin hayatını anlattığı romanını Kelebekler Zamanı adıyla yayınladı ve bu kitap Mirabel kız kardeşlerin Kelebekler olarak tanınmasına neden oldu. 2000 yılı 25 Kasım`ında Mirabel kardeşlerin mezarları doğdukları köye kadın örgütleri tarafından taşındı. Dünyadaki her üç kadın ya da kız çocuğundan biri, ömürleri boyunca en az bir kez fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalıyor. Zorla evlendirilen ve şu an evli bulunan kadın ve kız çocuklarının dünya genelinde 750 milyon kişi olduğu tahmin ediliyor. Dünya genelinde öldürülen her iki kadından biri ya ailesi ya da sevgilisi tarafından öldürülüyor. Bu yıl 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü`ne daha zorlu koşullarda giriyoruz. Ekonomik krizle birlikte artan işsizlik, güvencesizlik ve yoksulluk kadınlara şiddet olarak dönüyor. Kadınların sırtındaki ev ve bakım yükleri giderek artıyor, kadınlar daha da bağımlı hale getiriliyor. Yoksulluğu kontrol altına almaya, yoksulluk nedeniyle yaşanabilecek patlamalara aile`yi ayakta tutarak engel olmaya çalışan hükümet, kadınların haklarına göz dikiyor; çocuk yaşta evlilikler özendiriliyor, kolaylaştırılıyor, nafaka hakkı gasp edilmek isteniyor, boşanmalar zorlaştırılmaya çalışılıyor, şiddet meşrulaştırılıyor. Böyle bir süreçte, kadınlara yönelik şiddet, tecavüz ve kadın cinayetlerindeki artış tesadüf değil tam da bu sistemin bir sonucudur. Rakamlar, kadınların karşı karşıya olduğu durumu açık olarak gözler önüne seriyor. 2018`in ilk on ayında 329 kadın öldürüldü, ilk 8 ayında en az 870 kadın şiddete uğradı, kadın cinayetleri son 14 yılda 4 kat arttı, kadın işsizlik oranı% 14,6, genç kadın işsizliği oranı ise %25,6. Türkiye`de kadınların %44`ünün hiçbir güvencesi yok, kadınların %63,9`u çalışma hayatından memnun değil, kadınların %23,2`si işe alım sürecinde ayrımcılık yaşıyor, kadınların %92`si sendikasız çalışıyor ve kadınlar erkeklerden %17,8 daha düşük ücret alıyor. Reel durum bu iken yasalar ne durumda diye bakacak olursak; 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul`da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi` adıyla anılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesini imzalayan ve onaylayan ilk ülke Türkiye idi. 1 Ağustos 2014`te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine dayanıyor. Sözleşmeyi Avrupa Konseyi üyesi olan 45 ülke imzaladı ancak sözleşme 34 ülkede onaylanarak yürürlüğe girdi. Emine Bulut cinayetinin ardından Türkiye`nin pek çok yerinde sokağa çıkan kadın hakları savunucuları, İstanbul Sözleşmesi`nin uygulanması çağırısı yaptı. İstanbul Sözleşmesi neleri içeriyor diye bakarsak; ilk önce şiddete karşı önleyici tedbirleri almayı öneriyor. Sorunlar çok köklü, önleyici tedbirlerle önlenemeyecek boyutlardaysa 6284 sayılı yasanın uygulanmasını öneriyor. Sonra; kadınlar için etkin koruma yapıp, ceza sisteminin etkinleştirilmesini ve adaletin sağlanmasını, kadınların güçlendirilmesi için gerekli her önlemin alınmasını öneriyor. 6284 sayılı yasa ise, şiddete uğrama ihtimali olan kişiye uygun barınma yeri sağlanması, geçici koruma altına alınması ve kimlik ya da diğer bilgilerinin değiştirilerek, şiddet uygulayanın konuttan uzaklaştırılmasını öngörüyor. Ancak alınan hiçbir karar ve önlem, kadınların öldürülmesinin ve şiddet görmesinin önüne geçemiyor. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında kurulan Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezinde (ŞÖNİM) 2019 yılı başından Eylül ayı sonuna kadar 122 bin 454 kadın, 7 bin 457 erkek ve 14 bin 340 çocuk olmak üzere 144 bin 251 kişi verilen hizmetlerden yararlandı. Yukarıda sergilemeye çalıştığımız tabloya rağmen erkek şiddetine karşı toplumsal olarak mücadele etmekten geri durmayacağız, mücadelemize destek olmak isteyen toplumun tüm kesimleriyle birlikte eğitimden, örgütlenmeye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. İnanıyoruz ki Mirabel kızkardeşlerin mücadelesi kelebek etkisiyle bizlere ve dünyanın bütün kadınlarına kadar ulaşacak!!! Bir kadın daha eksilmeye tahammülümüz olmadığını belirterek kadın dayanışmasını selamlıyoruz. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Kadın İnşaat Mühendisleri Komisyonu