30 Ağustos 1922 Tarihi emperyalist işgalden kurtuluşun önemli bir halkasıdır. Bu mücadeleyi haklı ve meşru kılan da emperyalist işgale ve emperyalist projelere karşı verilen özgürlük ve bağımsızlık savaşı olmasıdır.
1914 yılında başlayan Birinci Dünya savaşı, emperyalist ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarını ele geçirmek istemelerinin bir savaşıydı. Bu savaş; Bugünkü Irak, Libya, Suriye, Tunus gibi ülkelerin petrollerine el konulmasını amaçlıyordu. Bu nedenle milyonlarca insan yaşamını yitirdi, yaralandı. Her savaşta olduğu gibi kentler alt üst oldu, ülkeler daha da fakirleşti. Amerika başta olmak üzere birçok sömürücü ülkenin Ortadoğu`da bugün bile bulunuyor olması, birçok bakımdan "30 Ağustos Zafer Bayramını" daha da anlamlı kılıyor. Demek ki paylaşım savaşı günümüz dünyasında da devam ediyor.
Ayrıca tüm yaşanmışlıklara rağmen ülkemizin bugün Suriye bataklığı içine sokulmuş olması, tarihin olumsuz örneklerinden yeterli ölçüde derslerin alınmamış olduğunun bir nişanesi olarak ifade edilebilir.
Birinci Dünya Emperyalist Paylaşım Savaşında Osmanlı Devleti büyük hayallerle Almanya`nın yanında savaşa girmişti. Dünya ülkeleri ikiye ayrılmıştı. Osmanlı Devleti, yenilen tarafla birlikte tarih sahnesinden çekilmekle yüz yüze kalmıştı. Ortaya çıkacak boşluğu İngiltere, Fransa, ABD, İtalya ve Yunanistan gibi ülkeler dolduracaktı.
19 Mayıs 1919 yılında Mustafa Kemal`in Samsun`a çıkmasıyla kurtuluş savaşı başlatılmış, kongreler ve konferanslar yapılarak 23 Nisan 1920 tarihinde ülkemizin tüm kentlerinden gelen temsilcilerle, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmıştı.
TBMM`nin toplanmasıyla bağımsızlık ve özgürlük meşalesinin ışıkları daha da büyümüş, TBMM kendi adına savaşı yönetmek üzere Mustafa Kemal Atatürk`e sürelerle sınırlı olmak üzere yetkiler vermişti. TBMM`nin vermiş olduğu bu yetkiler, mevcut duruma bağlı olarak yeniden gözden geçiriliyordu.
TBMM`nin gözetim ve denetiminde sürdürülen kurtuluş mücadelesi, 30 Ağustos 1922 tarihinde emperyalist işgali sonlandırarak Türkiye Cumhuriyeti`nin doğuş tarihi olarak tarihteki yerini almıştır.
Ayrıca, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı önderlerinin vermiş oldukları bu mücadelenin temel amaçlarından biri yüzünü gericiliğe değil de bilime, ileriye ve çağdaşlığa dönen bir anlayış olmasıdır.
Ülkemizde bugün 30 Ağustosu unutturmak ve bağımsızlığımızı bağımlı hale getirmeyi düşünen küçümsenmeyecek sayıda insan var. 15 Temmuz darbe girişiminin; "Demokratik Parlamenter Sisteme Dayalı" bir yönetim yerine, cemaatlere, gericiliğe ve dış emperyalist güçlere bağlı bir yönetim biçiminin kurulmak istenmesinin bir sonucu olarak ortaya çıktığını unutmamak gerekir.
Kurtuluş Savaşı sırasında bile yetkilerini tek adama devretmeyen TBMM`nin bugün; yetkisini büyük ölçüde tek adama devrederek cılızlaşmış olması oldukça düşündürücüdür.
Haklı ve meşru temelleri olan Türkiye Cumhuriyeti bugün Ortadoğu`da sürdürülen yeni bir paylaşım savaşının içinde yok edilmek isteniyor. Giderek bölgemizde güçlenen gerici, adaletsiz ve baskıcı bir rejim yerine; her ülkenin kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olacak şekilde özgür bırakılması gerekiyor.
Ülkemizin yeni bir kurtuluşa ve kuruluşa ihtiyacı var. Bu kurtuluş gerici, asalak ve sömürgen olmayan; adaletli, barışçı ve özgürlükçü bir kurtuluş olmalıdır.
Bugünlerde yaşadıklarımız Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı önderlerinin ne kadar zor bir işi başardıklarını bir kez daha gözler önüne sermiştir. 30 Ağustos 1922 tarihi bu nedenle unutulmamalı, bağımsız bir Türkiye kuranlar her zaman saygıyla anılmalıdır.