TÜRKİYE DEPREM VAKFI İLE TEKİRDAĞ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ`NİN ORTAK DÜZENLEDİĞİ VE TEKİRDAĞ ŞUBEMİZ TARAFINDAN DESTEKLENEN 17 AĞUSTOS MARMARA DEPREMİ ANMA ETKİNLİĞİNDE İMO BAŞKANI CEMAL GÖKÇE, `DOĞU MARMARA DEPREMİNİN 20. YILINDA YAPILANLAR VE YAPILMAYANLAR
TÜRKİYE DEPREM VAKFI İLE TEKİRDAĞ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ`NİN ORTAK DÜZENLEDİĞİ VE TEKİRDAĞ ŞUBEMİZ TARAFINDAN DESTEKLENEN 17 AĞUSTOS MARMARA DEPREMİ ANMA ETKİNLİĞİNDE İMO BAŞKANI CEMAL GÖKÇE, `DOĞU MARMARA DEPREMİNİN 20. YILINDA YAPILANLAR VE YAPILMAYANLAR` SUNUMUNU GERÇEKLEŞTİRDİ
Türkiye Deprem Vakfı ile Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi`nin ortak düzenlediği ve TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Tekirdağ Şubesi`nin desteklediği, 19 Ağustos 2019 tarihinde düzenlenen "Marmara Depremi ve Yeni Bina Deprem Yönetmeliği" konulu seminerde İMO Başkanı Cemal Gökçe, "Doğu Marmara Depreminin 20. Yılında Yapılanlar ve Yapılmayanlar" konulu sunum gerçekleştirdi.
Sunumuna 17 Ağustos 1999 Depreminin binlerce insanımızı toprak altında bıraktığını, binlerce insanımızın da yaralandığını hatırlatarak başlayan Gökçe, yapılarımızın %25`inin kullanılamaz hale geldiğini ve 17 milyar dolardan fazla ekonomik kayıp ortaya çıktığını belirtti. Doğu Marmara Depreminin bir kent depremi olarak ortaya çıktığını belirten Gökçe, "aradan 20 yıl geçmiş olmasına, Bingöl ve Van illerimizle birlikte başka illerimizde de birçok deprem yaşanmış olmasına rağmen yapı stokumuz bugün ne kadar güvenlidir? Mühendislik biliminin gerekleri yerine getirilebilmiş midir?" diye sordu. Gökçe, 1999 yılına kadar yapı stokumuzu oluşturan anlayışın pek bir işe yaramadığının acı bir tecrübeyle görüldüğünü, yaşamış olduğumuz tüm acılara rağmen, bugün bile, yeterli ölçüde bir dersin alınmadığını söyledi.
İstanbul başta olmak üzere yaşanacak bir depremde yapı stokunun %25 kullanılamaz duruma geleceğine dikkat çeken Gökçe, "kaçak yapılaşmanın olağan sayıldığı ülkemizde, ağır hasarlı binaların arasında devlet daireleri, hastane, okul ve köprülerin de bulunması; sorunun sadece bir imar sorunu değil, daha farklı boyutlarının olduğunu da açıkça ortaya koymuştur" dedi.
Gökçe; plansızlık, çarpık kentleşme, yapı üretim sürecinin ve mesleki uygulamaların niteliksiz olmasının yanında, tüm ülke topraklarının inşaat sektörünün bir arazisi olarak görülmesinin, yapı denetiminin yetersizliği veya hiç olmamasından kaynaklandığını belirterek, sorunun depremin kendisi değil ranta dayalı uygulanan politikaların doğurmuş olduğu sonuçlar olduğunu söyledi.
1999-2003 yılları arasında İstanbul İl Afet Merkez Kurulu tarafından 493 çadır kurulacak yer ve toplanma alanı belirlenirken bu alanların yetersiz olduğu bilinmesine rağmen 3/4 ten fazlası AVM ve gökdelenlere dönüştürüldüğünü kaydeden Gökçe, "17 Ağustos Depreminin acı sonuçları hafızalarda varlığını sürdürdüğü süre içerisinde yapılan bilimsel çalışmalar ve mevzuat değişiklikleri daha sonraki dönemlerde birer birer geri alındı veya yapılan düzenlemeler amacından uzaklaştı. Depremlerin yıkıcı ve acı sonuçları da kullanılarak yeni bir rant düzeni oluşturuldu" dedi.
Son dönemlerde kendi kendine yıkılan binalar konusuna da değinen Gökçe, ülkemizde binaların yıkılması için artık depreme bile gerek olmadığına, yapılarımızın hiçbir dış etken olmadan yıkıldığına dikkat çekerek, henüz imalat aşamasındaki inşaatlardan gelen çökme haberlerinin, bugün bile imalat ve denetim mekanizmalarının etkili çalışmadığını ve sistemin hala doğru işlemediğini ortaya koyduğunu söyledi.
Yapı denetim sorununu çözmek için atılan ilk adımın 10 Nisan 2000 tarihinde yürürlüğe giren "595 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin" çıkarılmış olmasını önemsemek gerektiğini belirten Gökçe, "Ayrıca bu kararname ile birlikte çıkarılan 601 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname` de; mühendis ve mimarların mesleklerini yapabilmeleri için diploma almanın ön şart olduğunu, temel şartın ise Meslek Odalarından sertifika`, Yetkinlik Belgesi` almanın zorunlu olması gerektiğini ortaya koymuştur. Ne yazık ki her iki kararname de bir süre sonra ortadan kaldırılmıştır. 29.06.2001 tarihinde yürürlüğe giren ve hâlâ uygulamada olan 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkındaki Kanun da beklentileri karşılayamamıştır. Üstelik bu yasa 595 sayılı Yapı Denetim Kararnamesinin bile gerisinde kalmıştır" dedi.
Yapı üretim sürecinin önemli bir parçası olması gereken "Şantiye Şefliği" konusuna da değinen Gökçe, farklı meslek disiplinleri ve uzmanlık alanları dikkate alınmadan şantiye şeflerinin görevlendirilmesinin bilime ve bilgiye aykırı olduğunu, bir şantiye şefinin 30.000 m2ye kadar 5 inşaatın şantiye şefliğini yapmış olmasının doğru olmadığını, şantiyeden hiç ayrılmaması gereken bir görevken 5 ayrı işin şantiye şefliğini bir mühendisin yapma şansı olmadığını vurguladı.
Son dönemde "Ruhsatlardan Mühendis ve Mimarların" imzalarının kaldırılmış olmasının sahteciliğe çağrı yapmak, mühendis ve mimarları yok saymak olduğunu belirten Gökçe, bu durumun mesleki yetkinliği ve meslek insanlarının gelişmesini zaafa uğratacağını söyledi.
Kontrolsüz, denetimsiz, bilim ve bilgi dışı yapılaşma ve uygulamaların deprem afetinin yanında sel ve su taşkınları yaratarak afete dönüşeceğine dikkat çeken Gökçe, "Ormanların yakılması veya ağaçların kesilerek yeni yapıların yapılması heyelan, sel ve su baskınları yaratıyor. Ayrıca Kaz Dağlarında olduğu gibi maden aramak için ormanların yok edilmesi ekosisteme zarar verdiği gibi yeni afetlerin de habercisi oluyor" dedi.
Kaz Dağları`nda gelişen tepkilerle gündeme gelen siyanürle altın arama konusunda uyarılarda bulunan Gökçe, "Bir deprem anında bu havuzların çatlayarak içindeki zehirli suların, içme veya sulama sularına karışması her zaman mümkündür. Bu durum, depremin yaratacağı zarar ve risklere yeni risklerin eklenmesine neden olur ve yeni sorunların ortaya çıkmasını sağlar. Oysa yerin üstü yerin altından çok daha kıymetlidir" dedi. 8 Ağustos 2019 tarihinde Denizli Bozkurt` da yaşanan 5,7 büyüklüğündeki depremin kamu yapılarında yaratmış olduğu hasarları hatırlatan Gökçe, "Riskli alan", "riskli yapı" belirlenmesindeki adaletsizlik, keyfilik ve hukuksuzluğun mağduriyetler ve hak kayıplarına yol açtığını, depreme karşı yapı stokunu güvenli hale getirmek iddiasıyla başlatılan kentsel dönüşüm uygulamalarının yeni sorun alanları yarattığını kaydetti. Gökçe, kentsel dönüşümün; sosyal adalet, sosyal gelişim, sosyal bütünleşme, tarihi ve kültürel mirasın korunması, zarar azaltma ve risk yönetimi ile birlikte kapsamlı ve bütünleşik bir şekilde ele alınmak zorunda olduğunu belirtti.
24 Haziran seçimleri öncesi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın öncülüğünde, TBMM tarafından oybirliği ile ülke tarihinin en kapsamlı "İMAR AFFI" çıkarıldığını hatırlatan Gökçe, "Mühendis ve mimarlar yok sayılarak, güvenli yapı üretimine ihtiyaç olmadığını` ortaya koymuşlardır. Mühendisin varlığını, bilgisini, uzmanlığını parayla ölçenlerini mühendisler hiçbir zaman unutmayacaklar.
Mühendislik hizmeti almamış, kaçak olarak üretilmiş olan yapıların, süresiz olarak yasal hale getirilmesi, devletin; asıl sorumluluğu olan halkın can ve mal güvenliğini koruması sorumluluğunu da bırakmış olduğu anlamını taşımaktadır.
İmar Affı kapsamında üç katı kaçak olan ve kendi kendisine yıkılarak 21 insanımızın yaşamını yitirmesine ve 17 insanımızın yaralanmasına neden olan İstanbul Kartal`daki Yeşilyurt Apartmanı da aftan yararlanmıştır.
Tüm yasal kurallara uyarak onun bedelini ödeyen konut ve yapı sahipleriyle birlikte, işini doğru yapan mühendis ve mimarlar da cezalandırılmıştır. Değerler sistemi bir kez daha ayaklar altına alınmıştır" dedi.
Sunumunda çözüm önerilerine de yer veren Gökçe: "Öncelikle yapı sektöründe çalışan insanların başta mühendisler ve mimarlar olmak üzere iyi yetişmiş olmaları, iyi bir eğitim sürecinden geçmeleri gerekir. Oysa üç öğretim üyesinin imzasıyla mühendis ve mimar yetiştiren okullar açılmaktadır.
Mesleki ve ahlaki yetkinliği esas alan ve meslek Odaları tarafından belgelendirilen Mühendis ve Mimarların "Özne olduğu" bir Yapı Denetim Sisteminin kurulması zorunludur.
Bu sistem bütünlüğü ile birlikte yapı envanterinin çıkarılarak;
-İmar Barışı gibi yapı güvenliğinin yapı sahiplerinin beyanına bırakıldığı kaçak kat ilaveli veya tümüyle kaçak olan yapılar bugün kayıt altına alınmış bulunmaktadır. Bu yapıların deprem güvenliklerinin olmadığı açıktır. Bu yapılar yıkılmalıdır.
-Mevcut yapı stokunun durumu tespit edilerek iyileştirilmesi, onarılması, güçlendirilmesi veya yeniden yapılmasına karar verilmesi gerekir.
-Yeni yapılacak olan yapıların, "Bina Deprem Yönetmeliği" dikkate alınarak bilim, teknoloji ve mühendislik ilkeleri doğrultusunda yapılması can ve mal güvenliği açısından zorunludur.
Açıkçası planlama ve tasarım aşamasından yapının kullanıma açılmasına kadar geçen tüm süreç, mesleki ve etik yeterliliğe sahip mühendisler tarafından yönetilmeli ve denetlenmelidir.
-Ortaya çıkması muhtemel risklerin transfer edilmesi bakımından yapı sigortası ve mesleki sorumluluk sigortası yapılmalıdır" dedi.
Açılış konuşmalarını Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Fatih Ünsal ve Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Sevim Avcı Yener`in yaptığı seminerde ayrıca:
Dr. Doğan Kalafat, Sismik Ağların Deprem Riskinin Belirlenmesindeki Önemi ve Olası Marmara Depremi, Doç. Dr. Gülüm Tanırcan, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği Deprem Yer Hareketi, Prof. Dr. Ferhat Özçep, Deprem Etkileri ve Zemin Özellikleri Açısından TBDY-2019, Prof. Dr. Kutay Özaydın, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğine Bakış sunumlarını gerçekleştirdi.
Etkinlik İMO Başkanı Cemal Gökçe, İMO 2. Başkanı Cemal Akça, Sayman Üye Bülent Erkul, Yönetim Kurulu Üyeleri Hüseyin Kaya ve Necati Atıcı, Denetleme Kurulu Başkanı Kemal Şeyhmus Karahan, Tekirdağ Şube Başkanı Adem Bakır, Sekreter Üyesi İbrahim Bezirgan, Sayman Üyesi Aykut Akdağ, Yönetim Kurulu Üyeleri İrfan Cumalı, Hasan Dövenci, Erdinç Kalkan, Cevat Mayda, Bursa Şube Yönetim Kurulu üyesi Mustafa Er, Yönetim Kurulu yedek üyesi Korhan Başarılı, Sakarya Şube Başkanı Hüsnü Gürpınar, Çanakkale Şube Başkanı Adem İlik, Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Münir Karaevli, Akademisyenler ve STK temsilcileri, Türkiye Deprem Vakfından Seyhun Püskülcü ile çok sayıda meslektaşımız ve halkımızın katılımıyla gerçekleşti.