Erkek egemen sistemin emeğimiz, bedenimiz ve kimliğimiz üzerindeki tahakkümüne karşı özgürlük mücadelemiz, ataerkinin ürettiği her türlü şiddet karşısında isyanımız, canımız pahasına kazandığımız haklarımız üzerindeki kararlılığımız, Mirabel Kardeşler`in yaktığı direniş meşalesi ışığında, bugün de büyüyerek devam ediyor.
25 Kasım 1930`da, Dominik Cumhuriyeti`nde, Rafael Trujillo adlı diktatör askeri darbe yaparak iktidarı ele geçirdi. Dominik halkı, tam 31 yıl boyunca baskı ve zulüm altında yaşamak zorunda kaldı. Baskının olduğu yerde direnişin de olacağı gerçeğiyle, özgürlük ve hak talep eden direniş hareketleri varlığını gösterdi. Clandestina adlı hareketin öncülerinden olan Patria, Minerva ve Maria Mirabel, diğer deyimle Mirabel Kardeşler faşizme ve erkek egemenliğine karşı cesurca savaştılar. Kendisine meydan okuyanların kadın olmasına tahammül edemeyen diktatörün "Ülkenin en büyük iki sorunu kilise ve Mirabel Kardeşler`dir." açıklamasından kısa bir süre sonra tecavüz edilerek vahşice öldürüldüler. Devlet ve medya tarafından kamuoyuna "trafik kazası" diye duyuruldu. Sonucunda hayatlarının da sonlandığı şanlı mücadeleleri, 2 yıl sonra dikta rejimini nihayete erdirdi. Mirabel kız kardeşlerden birinin kod adının "Kelebek" olmasından dolayı bu üç kız kardeş, o günden beri "Kelebekler" diye anılıyor.
Mirabel Kardeşler`in erkek devlet tarafından acımasızca katledilmesi, 25 Kasım gününü, "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak şiddete uğrayan tüm kadınlar için simgeleştirdi ve Birleşmiş Milletlerin 1999`daki kararı ile 25 Kasım tarihi "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak ilan edildi.
Kadına yönelik her türlü şiddetin, kadın cinayetlerinin, çocuk istismarının, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, ayrımcılığın artarak devam ettiği günlerden geçiyoruz. Yüzlerce çocuğumuzun istismara uğradığı, yüzlercemizin öldürüldüğü, binlercemizin cinsel şiddet, taciz, istismar ve tecavüze maruz kaldığı bir ülkede yaşıyoruz.
2017 yılı "Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu`na" göre toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde Türkiye, 144 ülkenin içerisinde 131. sırada yer almaktadır.
Eğitim Sen- 2017 Yıl Sonu Eğitimde Cinsiyetçilik Raporuna göre ise;
·Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre ülkemizde erken evlilik ve nişanlılık nedeniyle eğitime devam edemeyenlerin yüzde 97,4`ü kız öğrencilerdir.
·Kadınlar, ev ve aile bakımına erkeklerden 5 kat fazla zaman harcamakta fakat erkekler, kadınlardan 2,5 kat daha fazla ücret almaktadır.
·Bilim emekçileri içerisinde kadın oranı (%43,5) olduğu halde rektörlük ve dekanlık makamları yüzde 90`lara varan oranlarda erkeklerce doldurulmuştur
Üniversite mezunu kadınlarda % 21`in üzerinde olan işsizlik oranı erkeklerde % 9`un altındadır. Bu korkunç tablo, erkek egemen sistemin belirlediği toplumdaki cinsiyet rollerinin ve hükümetin dini referanslarla taçlandırdığı kadın düşmanı politikalarının bir sonucudur. Kapitalizmden beslenen, militarizmle sarıp sarmalanan, din, töre ve geleneklerle içselleştirilen, erkek şiddeti, sistem tarafından; değişik biçimler ve adlarla yeniden yeniden üretilmektedir. Dolayısıyla ‘Kadın erkek eşit değildir`; "Diğer cinsiyet kimlikleri ve cinsel yönelimler sapkınlıktır`,Çocukların tecavüzcüleri ile evlendirilmesi caizdir; Rızası vardır gibi cinsiyetçi ve nefret suçu barındıran açıklamalarla kadına yönelik şiddete çanak tutan; mahkemelerde dağıttığı iyi hal indirimleriyle kadın cinayetlerini meşru kılan iktidar yaşanılan bütün şiddet olaylarının bizzat sorumlusudur.
Medyası, yargısı, okulu, ailesi, mahallesi ile toplumun bütününe yayılmış erkek egemen ilişkiler aracılığıyla erkeği ve onun egemenliğini koruyan devlet, muhalefet olmayan, itaat eden bir kadın yaratmaya çalışıyor. Bu durum, esnek çalışma saatleri vaadiyle kadını güvensizleştiren kanun değişikliklerinde, eşitliği adalet kavramına indirgeyip kadını toplumun her alanında geriye iten ve ayrımcılığı yeniden üreten söylem ve çalışmalarda, annelik rolünü kutsayıp kadının toplumdaki görevini aile içi bakım olarak sınırlandıran aynı zamanda ev içi emeğini de sömüren ‘kadın yerine aile bakanlığı` kurgusunda açıkça kendini göstermektedir.
Evde sokakta ya da çalıştığımız yerlerde kadınlar olarak, kadınlar özgürleşmeden özgür ve eşit bir toplumun oluşmasının mümkün olmadığının bilinciyle her türlü baskı, şiddet ve sömürüye karşı direniyoruz. Bizi yok sayan, emeğimiz ve bedenimiz üzerine çöreklenen bu erkek egemen tahakkümü, bulunduğumuz her noktada örgütlenerek ve dayanışma ilişkilerimizi güçlendirerek ortadan kaldıracağımıza inanıyoruz.
İtaat Etmiyoruz...
Hayatımızdan ve haklarımızdan vazgeçmiyoruz...
‘Hepimiz özgürlüğe doğru kanat çırpan kelebekleriz, zaman kelebekler zamanı...`
İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Kadın Komisyonu