İstanbul Şubemiz Edirne Temsilcilik Kurulu Yenileme ve Basın Toplantısı

İstanbul Şubemiz Edirne Temsilcilik Kurulu Yenileme ve Basın Toplantısı
İMO İstanbul Şubesi`ne bağlı Edirne temsilciliğinin 46. Çalışma Dönemi kurul yenileme toplantısı 19 Temmuz 2018 tarihinde Edirne Temsilciliğinde gerçekleşti. Kurul toplantısında başlamadan önce toplantıya katılan basın mensuplarına Şube Başkanı Nusret Suna, 8 Temmuz 2018 tarihinde Çorlu`da meydana gelen tren kazası ile ilgili bilgilendirmelerde bulundu ve basın mensupları tarafından tren kazası ile ilgili yöneltilen soruları yanıtladı. Basın toplantısı sonrası kurul yenileme toplantısına geçildi. Şube Başkanı Nusret Suna toplantıya katılan üyelere, Şubemizin 46. Dönem Çalışma Programı, imar affı ve yapı ruhsatı standardındaki değişiklik yönetmeliği ile ilgili katılanlara bilgilendirmelerde bulundu. Edirne Temsilcisi Nihat Çolak tarafından Edirne Temsilciliğinde yapılan çalışmalarla ilgili bilgilendirmeler yapıldı. Toplantıya Şube Başkanı Nusret Suna, Sekreter Üye Murat Serdar Kırçıl, Sayman Üye Temel Pirli, Yönetim Kurulu Yedek Üyesi Ş. Erdal Yılmaz ve Şube Sekreteri Rezan Bulut katıldı.
 
İstanbul Şubemizden Tren Kazası, Deprem, İmar Affı Ve Yapı Ruhsatı Standardındaki Değişikliklere İlişkin Edirne Temsilciliğimizde Yapmış Olduğu Basın Açıklaması

Edirne Temsilciliğimizin Değerli Üye ve Yöneticileri,
Basınımızın Değerli Temsilcileri
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu`nun başarı dileklerini iletiyorum.
Değerli Konuklar,
Ünlü Fransız düşünür Albert Camus`un, "Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın" şeklinde veciz bir sözü bulunuyor.
Ne yazık ki Türkiye`yi tanımak isteyenlerin karşısındaki panoramanın hayli iç karartıcı olduğunu söylemek durumundayız.
İnsanlarımız neden hayatını kaybediyor? Depremler başta olmak üzere bütün doğal afetler büyük oranda can kaybına neden oluyor.
Karayolu ve tren yolu ulaşımındaki kazalar kayda değer oranda kayba yol açıyor.
Değerli Meslektaşlarım,
1900`lü yılların başından bu yana meydana gelen depremlerde 100 binden fazla insanımızı kaybetmişiz.
Emniyet Müdürlüğü verilerine göre günde dokuz kişi trafik kazalarında hayatını kaybediyor.
İş kazaları aynı şekilde can almaya devam ediyor.
Deprem, trafik kazaları, iş kazaları istatistiklerine bakmak ülkemiz hakkında temel bilgilerin alınmasını sağlayacaktır ki, bu durumun hepimizin canını yaktığından kuşku yoktur.
Bilinmesini isteriz ki canımızı asıl yakan, insanların hayatına mal olan sorunların doğrudan biz inşaat mühendislerinin ilgi alanında bulunuyor olmasıdır.
Depremler bizlerin mesleki uhdesindedir. Kara ve demir yollarındaki kazalar yine doğrudan inşaat mühendisliği mesleğinin ilgi alanındadır.
Bu durum inşaat mühendisliğinin eğitimden başlayarak uygulama alanlarına, üretim sürecinden çalışma esaslarını belirleyen mevzuata kadar çok yönlü, köklü değişikliklerin yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
Şu noktayı bilmenizi isterim.
İnşaat Mühendisleri Odası kurulduğu günden bu yana güvenli ve sağlıklı yapılaşma, kent içi ve kent dışı ulaşım, demiryolu taşımacılığı, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili çok değerli çalışmalar gerçekleştirmiş, bunları kamuoyuyla paylaşmış, kamu idaresi üzerinde basınç uygulamaya çalışmış, sorunların çözülmesi doğrultusunda kamuoyu oluşturmayı asli sorumluluk kabul etmiştir.
Şu noktayı da bilmenizi isterim.
Deprem önlemleri, ulaşım güvenliği, işçi sağlığı ile ilgili uyarı ve önerilerimiz çoğu zaman kulak arkası edilmiş, siyasi iktidarlar kendi ekonomik-politik yaklaşımları çerçevesinde karar almışlar ve uygulamışlardır.
Eğer siz bilimi, bilimsel düşünceyi, meslek disiplinlerini, mesleklerin evrensel kabullerini yok sayarsanız, toplumsal hayatı ranta uygun düzenlerseniz, temel hizmetleri taşeronlar üzerinden gerçekleştirirseniz, özcesi insan hayatını önemsemezseniz ülkemizi bu karanlık tabloyla karşı karşıya bırakırsınız.
Basınımızın Değerli Çalışanları,
Geçtiğimiz günlerde Çorlu`da meydana gelen tren kazasında, aslında cinayet demek daha doğru olur, 24 insanımız hayatı kaybetti. 318`i yaralandı.
Kazanın neden meydana geldiğiyle ilgili pek çok değerlendirme, teknik analiz yapıldı. Ayrıntılara girmeyeceğim ama şu noktayı da vurgulamadan geçemeyeceğim:
2004 yılında Pamukova`da meydana gelen ve 41 canımızı aramızdan alan hızlandırılmış tren kazasından gerekli dersler çıkarılsaydı, Çorlu kazasını yaşamazdık. Bu nokta hiçbir tartışmaya gerek bırakmayacak kadar açık ve nettir.
Kaldı ki demiryollarımızda altyapı eksikliği, sinyalizasyon sorunları, hemzeminlerdeki sıkıntılar, niteliksiz çalışanlardan kaynaklı hatalar nedeniyle gündeme bile alınmayan pek çok ölümlü kaza yaşanıyor.
Sizlere sormak istiyorum: Daha eski tarihlere gitmeye gerek yok. 1999 Marmara depreminden gerekli dersler çıkarılsaydı, Van depremi bu oranda yıkıma yol açar mıydı?
Bu durumu olumsuz anlamda "kelebek etkisi" olarak tanımlayabiliriz.
Değerli Meslektaşlarım,
Türkiye bir deprem ülkesidir. Ve siz Türkiye`de, bırakalım deprem önlemlerini almayı, İmar Barışı adı altında başlattığınız uygulama ile mühendislik hizmeti almadan üretilen kaçak, sağlıksız ve güvenli olmaktan uzak yapılara af ilan ederseniz, telafi edilmesinin mümkün olmadığı büyük katliamlara davetiye çıkartırsınız.
İnşaat Mühendisleri Odası 1962`de yapı güvenliği için geliştirdiği "yapı polisi" önerisini geliştirmiş ve kamuoyuyla paylaşmıştı.
Yine Odamız 1999 depremlerinden sonra yapı denetim sistemi üzerinde titizlikle çalışarak uygulanabilir gerçekçi önerilerde bulunmuştu.
Bu zaman zarfında Bu doğrultuda pek çok bilimsel-mesleki etkinlik gerçekleştirildiği bilinmektedir.
Siz altyapı sorunlarını görmezden gelerek demiryolu ulaşımında yüzeysel yatırımlara kalkışırsanız, altyapı işlerini ihale ettiğiniz taşeron firma, maliyetten kısmak için yol bekçiliği müessesini kaldırmasına, yaya olarak ray denetimi yapan bekçileri işten çıkarılmasına göz yumarsanız Çorlu katliamının birinci dereceden sorumlusu sizsiniz demektir.
Hepinizin bildiği gibi bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Değerli Konuklar,
Kamuoyuna İmar Barışı olarak yansıyan, aslında imar affı olan girişim ve beraberinde Yapı Ruhsatı standardında yapılan değişiklik, sağlıklı ve güvenli yapılaşmaya darbe, kentlerin kalbine hançerdir.
Bilindiği gibi, 2 Mayıs 2018 tarihinde Resmi Gazete`nin mükerrer sayısında yeni Yapı Ruhsatı Formu Standardı yürürlüğe girdi. Ardından ise Mekânsal Adres Kayıt Sistemi Yapı Belgeleri Uygulamasında ruhsat formu değişikliklerinin işlenmesiyle; yapı sahibinin, yapı müteahhidinin, şantiye şefinin, yapı denetçilerinin ve proje müelliflerin ıslak imzalarının yer aldığı haneler kaldırıldı.
Bu değişikliğin uygulamaya nasıl yansıyacağı, ne gibi sonuçlar doğuracağı sır değildir.
Ne yazık ki ülkemizde yapı üretim süreci kurumsal bir işleyişe kavuşturulamamış, yapı üretim mevzuatında gerçekleştirilen sayısız değişiklik, dönem dönem ilan edilen imar afları sağlıksız ve güvenlikten yoksun yapılaşmanın ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu değişikliğe neden ihtiyaç duyulduğunu anlamak mümkün değildir. Mühendisleri, mimarları üretim sürecinin formalitesi gibi gören, meslek disiplinlerini itibarsızlaştırılmayı hedefleyen girişime kim neden ihtiyaç duyar?
"Sahte mühendis" ya da "sahte imza" gibi olumsuzluğun devlet eliyle yaygınlaştırılmasından başka sonuç doğurmayacak bir adımı kim neden atmak ister? Mühendislerin kendi üretimlerine imza atmayacak olması, yapı ruhsatının mühendislerin bilgisi dışında hazırlanması yapı üretimine ne gibi bir katkılar sağlayacaktır?
Bir deprem ülkesi olan Türkiye`de kamuoyu, yapı üretiminin zaaflı yönlerinden arındırılması, ihtiyaca dayanarak gerekli mevzuat değişikliklerinin gerçekleştirilmesi, mühendislik uygulamalarının denetlenmesi ve niteliğinin artırılması yönünde beklenti içindedir. İfade edilmelidir ki, beklentinin karşılık bulmaması bir yana, mühendisleri denetim dışına çıkartan, meslek odalarının denetim kanallarını daraltan, mühendisliği önemsizleştiren uygulamalar nedeniyle geleceğe dönük kaygılar çoğalmaktadır.
Ülkemizde yapı stokunun durumu içler acısı haldeyken, imar affıyla güvensiz yapı örneklerini kalıcı hale getirmek olası bir depremde faciaya yol açacaktır.
Değerli Katılımcılar,
Çorlu`daki kazaya neden olan yer, demiryolu ile dere yatağının kesiştiği noktadır. Her türlü zemine güvenli yapı inşa edilebileceği gibi, her türlü zemine de ray döşenebilir.
Bunun tek kıstası bilimin ve mühendisliğin temel ilkelerine bağlı kalmaktır.
Hepinizin gördüğü gibi rayların oturduğu dolgu zemin boşalmış ve tren raydan çıkmıştır. Dolgu zeminin aniden boşalması mümkün olmadığına göre, rayların denetim, bakım ve onarımında ihmal vardır. Ne yazık ki bu ihmal 24 insanımızın hayatına mal olmuştur.
Değerli Basın Mensupları,
Her doğal afet, her kaza takdiri ilahi olarak yorumlanır, sorumluluk üstlenilmezse ne yazık ki faciaların devam etmesi kaçınılmazdır. Her olayda, örneğin Çorlu kazasında yağmur suçlu ilan edildi, suç başka nedenlerde aranırsa, acıların ardı arkası kesilmeyecektir.
Yağmur bir doğa olayıdır. Yağmurun rayların oturduğu zeminde bozulmalara neden olması her zaman beklenen bir durumdur. Beklenmeyen ise kontrollerin yapılmaması, gerekli önlemlerin alınmaması, bakım ve onarım işinin ihmal edilmesidir.
2004 Pamukova kazasında hiç kimse sorumluluk üstlenmedi. Çorlu kazasında da hiçbir yetkili sorumluluğu üzerine alıp istifa etmedi.
İmar affıyla, af edilen yapıların yol açacağı facialardan sonra da, bugünkü yöneticilerin hiçbiri kamuoyunun karşısına çıkıp bir özür bile dilemeyecek.
Bütün bu tablo bizlere şunu söylüyor:
Ekonomik-politik karar ve tasarruflar tartışılabilir. Ancak bu ülkenin asıl sorunu vicdanlarının kaybedilmiş olmasıdır.
Değerli Meslektaşlarım,
Değerli Konuklar,
Beni sabırla dinlediğiniz için sizlere teşekkür ediyorum. Ev sahipliğiniz için ise müteşekkir olduğumu bilmenizi istiyor, saygılar sunuyorum.

Nusret SUNA
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
İstanbul Şube Başkanı