İMO 46. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU TAMAMLANDI

İMO 46. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU TAMAMLANDI

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası 46. Dönem Olağan Genel Kurulu 30-31 Mart, 1 Nisan 2018 tarihlerinde, İMO Kongre ve Kültür Merkezi`nde gerçekleştirildi. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı`nın ardından Genel Kurulun Divan Başkanlığına Ülkü Özer yardımcılıklarına Meral Saraç Çavga ve Jale Alel, yazman üyeliklere de Özgür Bostancı ve Melek Gözde Hoşafcı seçildi. Gündemin onaylanmasının ardından Oda Başkanı Cemal Gökçe Genel Kurulun açılış konuşmasını yaptı.

Genel Kurula katılan konuklardan; TMMOB Başkanı Emin Koramaz, KTMMOB İMO Başkanı Seran Aysal, TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri Sezai Berber, Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, CHP Ankara Milletvekili Nihat Yeşil ve Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu, AKP Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı, HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayrettin Nuhoğlu, EMEP temsilcisi Fikret Aslan, ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi İlknur Başer, Halkevleri Yönetim Kurulu Üyesi Betül Öztürk birer konuşma yaparak genel kurulu selamladı.

Genel Kurula; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkan Yardımcıları Çetin Osman Budak, Bülent Tezcan, CHP Grup Başkan Vekili Engin Altay, CHP Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer, CHP Adana Milletvekili İbrahim  Özdiş, CHP Niğde Milletvekeli Ömer Fethi Gürer, AKP Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar, TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Ali Uğurlu, TMMOB Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel, Sosyal-İş Sendikası Genel Başkanı Metin Ebetürk ve Genel Sekreteri Celal Uyar, Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Genel Başkanı Tekin Saraçoğlu, TÜRMOB Genel Başkanı Masis Yontan kutlama mesajı gönderdi.

Genel Kurul; Yönetmelik, Bütçe, Örgütlenme ve Ana Sorunlar komisyonlarının seçiminden sonra İMO Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Hüseyin Kaya`nın Çalışma Raporunu okumasıyla devam etti. Çalışma raporunu sunmasıyla delegeler söz alarak görüş ve düşüncelerini ifade etti. Denetleme Raporunun okunması ve 45. Dönem bütçe harcamalarının görüşülmesinin ardından 45. Dönem Yönetim Kurulu oy birliği ile aklandı. Komisyon raporları ile 46. Dönem bütçe önerilerinin görüşülüp karara bağlanmasının ardından adaylar tespit edilip tutanağa bağlanarak ilan edildi. 1 Nisan 2018 Pazar günü ise, 46. Dönem Yönetim Kurulu ve ilgili organların seçimleri gerçekleştirildi.

46. Dönem Yönetim Kuruluna; Cemal Gökçe, Şükrü Erdem, Hüseyin Kaya, Cemal Akça, Cem Oğuz, Bülent Erkul ve Necati Atıcı seçildi.

 

İMO 46. OLAĞAN GENEL KURULDA, ODA BAŞKANI CEMAL GÖKÇE`NİN YAPTIĞI AÇILIŞ KONUŞMASI:

 

17 Şubat 2018 tarihinde 26 şubemizin Genel Kurulu`nu,18 Şubat tarihinde de Şubelerimizin yönetim kurullarını belirleyecek olan seçimler yapıldı. Şubelerimizi iki yıl yönetecek olan Yönetim Kurulları belirlendi. Gerek şubelerimizin Genel Kurul`u gerekse seçimler, büyük bir hoşgörü ve demokrasi şöleni içerisinde geçti. Bu nedenle tüm meslektaşlarımı kutluyorum. Bugün de ülkemiz ve mesleğimiz açısından son derece önemli bir gün. 46. Dönem Yönetim kurulumuzun yapmış olduğu çalışmaların değerlendirilmesini yapacağız.

Özel olarak inşaat mühendislerinin genel olarak da tüm teknik gücümüzün sorunlarını tartışacağız. İnşaat Mühendisliği Hizmetlerini, İnşaat Mühendisliği Eğitimini, yolları, köprüleri, depremi, su taşkınlarını, kentlerimizi ve yapılan yatırımların amaca uygun olup olmadığını konuşup tartışacağız. Ayrıca ülkemizi ve kentlerimizi konuşacağız. Bizler, bilimin gücünü aklıyla birleştirerek tekniğin en iyi şekilde kullanılmasını sağlayan insanlarız. Meslek alanımızdaki uzmanlaşma ve yetkinleşme konuları her zaman önceliklerimiz arasında yer alıyor.

Mesleki bir yetkinlik, etik bir anlayış, geniş bir işbirliği içerisinde bir bilen olarak davranmak durumundayız. Oysa sürekli olarak bilimi, tekniği, insanların geleceğini ve mühendisliği göz ardı eden politikalarla karşı karşıyayız. Buna rağmen sorunlarımızın çözülmesi için görüşlerimizi her koşulda aktarmaya devam edeceğiz.
 
Sayın Konuklar, Sevgili Meslektaşlarım,
Ülkemiz bir deprem ülkesidir. Her yıl yıkıcı nitelikte depremlerle karşılaşıyoruz. Can ve mal güvenliği çoğu zaman önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. İnsanlarımızın güvenli yapılarda yaşamasını önemli görmekle birlikte yeterli bulmuyoruz. Kıyılarımızın tahrip edilmesini, su havzalarının ve orman alanlarımızın yapılaşmaya açılmasını doğru bulmuyoruz.

Yaşanabilir bir çevrede, güvenli, sağlıklı, mekanik aksamı sorunsuz çalışan; insana dost, çevreye uyumlu çağdaş bir yapıda oturmanın bilimsel bir planlamayla yaratılabileceğini biliyoruz ve her koşulda nelerin yapılmasını, nelerin yapılmaması gerektiğini ortaya koyuyoruz.
 
Kentlerimizin sorunlarının giderek arttığını, artırıldığını yıllardır söylüyoruz. Bu gidiş iyi bir gidiş değildir diyoruz. Bugün Sayın Cumhurbaşkanı "kentlerimize ihanet ettik diyor. Kentlerimizin siluetini bozduk diyor" Çevre ve Şehircilik Bakanı sayın ÖZHASEKİ "kentlerimiz ve kentsel dönüşüm rant amacıyla kullanıldı, kullanılmaya da devam ediyor" diyor. Doğru söylüyor. Tarihi yapıları ve doğal yapı bozuluyor, ortadan kaldırılıyor. İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerimizde yaşam kalitesi giderek düşüyor. Beklediğimiz afetlerin yanına yeni afetler ilave oluyor. Ulaşım sorunu, hava kirliliği, ısı adalarının oluşması, sel ve su baskınlarının ortaya çıkması, yapıların deprem riskinin giderilmemesi, sosyal ve toplumsal olayların artması büyük bir sorun olarak karşımıza dikilip duruyor.
 
Sayın Konuklar, Sevgili Meslektaşlarım,
Ülkemiz 15 Temmuz 2016 tarihinde bir darbe girişimi ile karşı karşıya kaldı. Yargıda, emniyette, orduda, üniversitede, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan binlerce kamu çalışanı görevlerinden uzaklaştırıldı, gözaltına alındı veya tutuklandı. Yapılan açıklamalara göre 110 binden fazla kişi görevlerinden uzaklaştırıldı. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda çalışan meslektaşlarımız bu uygulamalardan önemli ölçüde pay aldı. Kurunun yanında yaş olanlar da mağdur oldu. Demokrasi rafa kaldırıldı, demokratik hak talepleri yasaklandı. Demokratik Parlamenter rejim işlemiyor. Bugün OHAL koşullarında; Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetiliyoruz. Torbaya nelerin atılacağını, torbadan nelerin çıkacağını bilmiyoruz. Yanımızda küresel büyük güçlerin de karıştığı savaş devam ediyor. Birinci Dünya Savaşı Koşullarını yaşıyoruz.

17 Ağustos 1999 GÖLCÜK Merkezli Deprem ve 12 Kasım Düzce Depremi ülkemizin her insanını yasa boğdu.

Doğudan Batıya, Güneyden Kuzeye her aile etkilendi. Daha sonra Bingöl Depremi ve 2011 yılında Van Depremi yaşanmasına rağmen ne yazık ki ülkemizi yönetenler bu yıkımlardan yeterli ölçüde ders almadılar. Üzülerek belirteyim ki deprem de rant için kullanıldı. Biz kendimize düşen payı önemli ölçüde alıp elimizi taşın değil, kayanın altına koymamıza rağmen, bildiklerimizi ve uzmanlığımızı etkili bir şekilde kullanamadık. Teorik düzeyde birçok çalışma yapılmasına rağmen bu çalışmalar raflarda kaldı, yok sayıldı.
 
Altını önemle çizmemiz gerekir ki devlet kurumlarının işleyiş ve örgütlenme biçimi, hukuk ve insan haklarının üstünlüğü temelinde ele alınmadığı sürece; kurum ve kuruluşların uzmanlıkları dikkate alınmadıkça; kurumları ele geçiren güçler, kendi öznelliklerini kullanırlar. Kendilerinden yana olanlar ve olmayanlar anlayışı "LİYAKATIN" önüne geçer. Ne yazık ki 15 Temmuz öncesi liyakat sahibi olmayanlar ülkemizin kurumlarını teslim aldı. Ticaret ve zengin olma kaygısı, rant kaygısı, teknik kaygının önüne geçti. Mühendisliğin etiğine bağlı meslektaşlarımız görev yapamaz hale geldi.

Yapmış oldukları plan ve programlar da yok sayıldı, farklı düşünenler görevlerinden alındı. Bu olumsuzluklar kentlerimizin gelişim ve değişimini bilimin, sağlıklı kentleşmenin ve tekniğin dışına düşürdü. Bu durum kentlerimizi yaşanmaz bir hale getirdi.

Meslek Odaları ve Odamız, yapılan yönetmelik değişiklikleriyle yetkisizleştirilip etkisizleştirildi. Mühendisin alması gereken hizmet karşılığı ücret, haksız rekabet koşulları nedeniyle giderek azaldı. Mühendislik hizmetleri birer formaliteye dönüştürüldü.

Mühendislikte ve toplumsal yaşamda ADALET DUYGUSUNUN ortadan kalkması, insanların işlerine motive olmalarını ve çalışmalarını da zorlaştırdı.  İşsizlik ve ücret düşüklüğü giderek arttı. Genç meslektaşlarımız iş bulamaz oldular. Mal sahibi-müşavir, mühendis-yapı denetimi ve yüklenici arasında olması gereken işbirliği ne yazık ki sağlanamadı. Müteahhitlerin söz ve karar sahibi olduğu bir yapı denetimi yerine, mühendislerin etkili olduğu bir denetim sistemi kurulamadı.

Bugün 12.000 mertebesinde öğrenci inşaat mühendisliği diploması veren okullara kayıt yaptırıyor. Fiziki şartları ve öğretim kadrosu oldukça yetersiz,  öğrenci sayısı fazla, laboratuvarı olmayan okullarda mühendislik öğretimi yapılıyor. İki yıl içerisinde aramıza 15.000 kadar meslektaşımız katıldı. Bundan sonra bu sayı her yıl 9-10 bin mertebesinde olacak. 10 yıl sonra bugünkü inşaat mühendisi sayısı kadar mühendisin aramıza katılması sürdürülemez. Yeterli kalitede inşaat mühendisliği öğretimi yapılamıyor. Diplomalı işsiz inşaat mühendisleriyle gelecek günler de çok daha fazla karşı karşıya kalacağız. Bugün yaklaşık olarak ülkemiz de 130.000 inşaat mühendisi var. Nüfusumuza oranlarsak 620 kişiye bir inşaat mühendisi düşüyor. Bu oran Amerika ve diğer ülkeler de 1/1300-1/1350 den fazladır.

Soran, sorgulayan, nedenlerle-sonuç ilişkisi arasında bağ kuran bir öğrenim yerine, ezbere dayanan bir öğretim sistemi var. Aklı doğru kullanmak, merak etmek, kanıt aramak ve sorgulamak gibi hayatın kendi değerleri bizim eğitim sistemimiz içinde yer almıyor.

Bu durum, bilim ve teknolojik gelişmenin yeşermesini ortadan kaldırıyor. Açıktır ki bilim, bilgi ve teknolojik gelişmeler özgür bir ortamda yükselir. Üniversitelerimiz de özgür bir ortam yoktur.

2003 yılında yapılan İstanbul Deprem Master Plan (İDMP) çalışmaları var. 2004 yılında yapılan 1. Deprem Şurası, 2009 yılında yapılan Kentleşme Şurası çalışmaları var. Bu çalışmalar önemli sonuçlar ortaya çıkarmasına rağmen alınan kararlar uygulamaya konamadı. Ülkemizin toprakları inşaat sektörünün bir arazisi olarak görüldü. AFAD tarafından hazırlanan "2012-2023 ULUSAL DEPREM STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI (UDSEP 2023)" doğmadan öldü. 400-500 bilim ve bilgi insanının katılımıyla hazırlanan raporlar aynen 1/100 Bin Ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı gibi yok sayıldı. Meslek Odalarının güçlendirilmesini ve yetkilerinin artırılmasını hedefleyen bu çalışmalar askıya alındı. Mühendislikte olması gereken hizmet kalitesi giderek düştü. Haksız rekabeti körükleyen, formaliteyi tamamlamak için kullanılan bir imzacılık anlayışı giderek yaygınlaştı. Bozuk inşaat üretim süreci meslekte yetkinleşmeyi daha da fakirleştirdi.

Deprem sonrası ortaya konan bilgiler göstermiştir ki; deprem yaşanmadan önce yapılacak çalışmalar ve harcamalar, deprem yaşanıp afete dönüştükten sonra ortaya çıkan ekonomik kayıptan en az 20 kat daha düşüktür. Üstelik yaşamını kaybeden insanların varlığı parayla da ölçülemez.

Her afetten sonra sık sık yapılan "yara sarma" anlayışının dışında bilimin, tekniğin, mühendisliğin ve aklın gerektirdiği işlerin yapılması, açıkçası "RİSK PLANLAMASININ" yapılması gerekiyor. Oysa yapılan Kentsel Dönüşüm Uygulamaları riski en düşük, rantı en yüksek yerlerde yapıldı, yapılıyor. Bütünlüklü bir planlama yerine parçacı bir anlayışla yapılar yıkılıp yeniden yapılıyor. "riskli alan", "riskli yapı" belirlenmesindeki adaletsizlik, keyfilik ve hukuksuzluğun yol açtığı mağduriyetler ve hak kayıpları oluyor. YIK, YAP anlayışıyla, bir müteahhit anlayışıyla kentsel dönüşüm yapılıyor. Deprem toplanma alanları gökdelen ve AVM` lere dönüştü. Bugün boşaltılan "ASKERİ ALANLAR" yapılaşmaya açılıyor. Böylece yeni afetlere, yeni bir çağrı çıkarılıyor.

Bilgi üretilerek bilgiye ulaşılır. Bilgi kullanılarak insana hizmet edilir. Bunun için üniversitelerimizi niteliksel olarak hızlı bir şekil de geliştirip, bilim insanlarını özgür bırakmak gerekiyor. Üniversiteler bilimi ve bilgiyi birbirlerine bile aktarmıyorlar. Rektör ve dekanlar düşünsel yakınlığa göre değil; bilimsel yeterliliğe ve LİYAKAT`a göre belirlenmelidir.
 
Durmadan değişen TEOG ve Yüksek Öğrenime Giriş Sınavları ülkemizin bir yarası olarak karşımızda duruyor. Günlük kararlarla eğitim sistemi değiştiriliyor. Oysa çok farklı bir dünyada yaşıyoruz. Bilim, bilgi ve teknolojik gelişmenin hızına yetişmek çok kolay değil. Bu nedenle çok farklı bir bilgi ve becerinin yeni kuşaklara kazandırılması gerekiyor. Çocuklarımız PİSA değerlendirmesinde sonlarda yer alıyor. Okuduğunu anlamada, matematikte, fizikte…
 
Sayın Konuklar, Sevgili meslektaşlarım,
Orta öğretimden üniversitelere gelen öğrenciler gerekli olan bilgileri alarak gelmiyorlar. Eğitimin hatalı ve bilimsel olmayan bir çerçevesi var. Okul programlarında sadece fen ve matematik alanında değil, yaşamımızın içinde önemli ölçüde yer tutan dünya ile ilgili bilgilerin de yer alması gerekiyor. Her olayın bir nedeni, her nedenin de bir sonucu var. Olayları sadece sonuçlarıyla yorumlamak bizleri yanıltır. Sebep ve sonuç ilişkisinin doğru bir şekilde ortaya konması, asgari bir felsefi bilgiyi gerektirir.

Açıktır ki yaşamımızda ahlaki, dini ve milli değerlerin ayrı bir yeri var. Fakat bu değerler dünyayı anlamamıza yarayan evrensel akıl ve bilime dayalı değerlerle karıştırılmamalıdır. Merak etmezsen, mantığını doğru kullanmazsan dünyayı anlayamazsın. Yeni dünyayı hiç anlayamazsın.

Bilim ve teknolojide geri kaldığımız gibi; yaşam memnuniyetinde, iş  kazaları ve işçi ölümlerinde, insanı gelişmişlik sıralamasında, basın özgürlüğü sıralamasında, uluslararası şeffaflık örgütüne göre yolsuzlukta, kadın ve genç işsizliğinde, küresel barış endeksinde, kadın erkek eşitsizliği ve kadın cinayetlerinde Avrupa ve dünya sıralamasında son sıralarda yer alıyoruz.

Ülkemiz için tek stratejik seçenek bilim, mühendislik ve teknolojik yenilikte yetkin olmaktır. Bu yetkinliği kullanarak gelecek kuşaklara ve toplumun tüm katmanlarına yaşanabilir bir dünya bırakmaktır. Bugün dünyamızda ki rekabet üstünlüğü yarışı ve ortamında bilim, bilgi ve teknoloji üretimi belirleyici oluyor. Kimler ve hangi ülkeler bu üstünlüğe sahipse, onlar; dünyamızda var olan gelir paylaşımında da ön sırayı alıyorlar. Aynı zamanda bu ülkeler dünya ülkeleri arasında söz ve karar sahibi oluyorlar.

Biz, bu birikim ve yetkinliğe sahip olmadığımız sürece, ülkemiz için kabul edilebilir bir gelecek yoktur. Bu durum; mühendislik alanında da yetkinleşmeyi zorunlu kılıyor.
 
TÜİK her yıl ülkemizin AR-GE harcamalarını yayımlıyor. 2016 yılının sonunda yayımlanan bilgilere göre ülkemizin özel sektörü, kamu sektörü ve üniversiteler toplam 20 milyar 615 milyon lira harcamış. Yaklaşık 5 milyar dolar. Her yıl AR-GE harcaması yayımlanan dünyadaki 20 şirketin her birinin harcaması bizden fazla. Volsvagen`in yıllık harcaması 15.3 milyar dolar. Samsung`un 14.1,İntel`in 11.5,Microsoft`un 11.4,Google`un 9.8, Apple`nin ise AR-GE harcaması 6 milyar dolardır. Bizim AR-GE harcamamız dünyadaki birçok şirketten daha azdır.

Oysa son 15 yılda bankerlere 150 milyar dolar faiz ödemişiz. İç tahvillere 680 milyar lira faiz ödemişiz. Katma değeri yüksek ürünler üretilmedikçe gelişme ve büyüme şansımız yok. Yeni bir yol haritası belirlememiz gerekiyor.  Özelleştirmeden gelen 68 milyar doların, 47.1 milyar doları iç ve dış borçları kapatmaya harcanmıştır. Bugün Özelleştirme İdaresi kendisine devredilen 14  Şeker Fabrikasını da satıyor. Aynı zamanda halkımız yeni bir zehirlenme ile karşı karşıya bırakılıyor.3.Boğaz Köprüsü, Osmangazi  Köprüsü, Avrasya Tüp Tüneli, Çanakkale 18 Mart Köprüsü, üzerinden geçen araç sayısı dikkate alınarak  yap işlet devret sistemine göre yapılmıştır. Bugün bu köprü ve tüneli kullanmayanlar da bu parayı ödüyorlar. Yine,3.Hava Alanı yılda 90 ve 150 milyon yolcu sayısına göre yapılmaktadır.

Ayrıca Kanal İstanbul Projesi sadece İstanbul`u değil, tüm Trakya`yı bitirme projesidir.

Artık dünya yazılım programlarıyla yeni kodlama, yeni bir algoritma yaratıyor. Farklı olup farklı düşünmek gerekiyor.  Ülkeler artık sektörlerden daha çok, sektörleri dönüştürecek teknolojilere odaklanıp yatırım yapıyor. Biyo teknoloji(yaşam bilimleri), Nano teknoloji(malzeme bilimleri)ve bilgi-iletişim (bilgisayar bilimleri) giderek yaygınlaşıyor. Biz de ise; ihtiyaç temelli bile olmayan, üretici olmayan inşaat sektörü ile ekonomimizi ayakta tutmaya çalışıyoruz. Oysa ülkemizin sektör değil teknoloji seçmeye odaklanması gerekiyor. Seçilecek teknolojinin de sektörlere nasıl yayılmasına ilişkin bir stratejimizin olması gerekiyor. Ne yazık ki böyle bir stratejimiz yok. Hazırlanan plan ve stratejiler de bir süre sonra yok sayılıyor, gündem dışı kalıyor. Çantacı olarak adlandırdığımız aracıların telkinleri sistemi yönetmeye başlıyor.
 
Bugün dünya 4.Endüstri devrimini yaşıyor. Bu devrim, nesnelerin ve hizmetlerin internetine dayalı olarak gelişen, çapraz olduğu kadar iç örgütsel hizmetler sunan, verimli, daha az maliyetli ve esnek bir üretim modelini yaşamımız içine sokuyor. Dijital dönüşüm giderek bizim de içinde yer aldığımız inşaat sektöründe var olan dinamikleri değiştiriyor. Açıkçası değişen ihtiyaçlar, kullandığımız araçları da değiştiriyor. Bugün iletişim ilişkilerinin ulaştığı boyut, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar yoğun yaşanıyor. Hiç bir kurum, kuruluş ve meslek Odamız da dahil olmak üzere bu dönüşüm ve değişimin dışında kalamaz. Açıkçası yenilikçi bilgi teknolojileri, iş yapma biçimlerini ve eğitim sistemini de değiştiriyor, daha da değiştirecek.

Bu nedenle eğitim sistemimiz doğmalardan arınarak sormayı, sorgulamayı, araştırmayı, sınamayı, denemeği ve yanlış bulmayı kendine rehber edinmelidir.
 
Sayın Konuklar, Sevgili meslektaşlarım,
Bu zor koşullara rağmen, geçtiğimiz dönem şubelerimizle birlikte önemli çalışmalar yapıldı. Çalıştaylar, kongreler, konferanslar ve sempozyumlar düzenlendi. Merkezi düzeyde programlanan ve şubelerimiz tarafından yapılan meslek içi eğitim semineri ve kurslarıyla meslektaşlarımızın bilgilerinin gelişmesine katkıda bulunuldu. Yönetim Kurullarımızın ve üyelerimizin bir araya gelmesi sağlandı. Sonuç bildirileri hazırlandı. Avrupa İnşaat Mühendisleri Konseyi(ECCE),Dünya İnşaat Mühendisleri Konseyi(WCCE) ve Amerikan İnşaat Mühendisleri Birliği(ASCE) ile Antalya`da toplantı ve Sempozyumlar düzenlendi.

Açıklıkla altını çizmem gerekir ki; Odamızın ve Meslek Odalarının toplumsal yaşamda önemli bir yeri var. Mesleki alanımıza ilişkin mevzuatta geriye doğru kabul edilemez bir değişiklik yapılmıştır. Oysa, Odamız ve meslek kuruluşları kamu yararı kapsamında çalışmalar yaparlar. Meslektaşlar arası haksız rekabeti önlemek gibi bir görevleri var. Üyelerin denetlenmesini, sicillerinin tutulmasını, mesleki faaliyetlerini kayıt altına alarak etik ve ahlaka uygun bir hizmet yapmalarını sağlamak çabası içindedirler. Bugün yapılanlar, Oda ile üyeler arasındaki bağın koparılmasına yöneliktir. Bu çaba mesleki ve teknik değil, rant ve ticaret amaçlıdır. Bu durum, meslektaşlarımızın hizmet üretme sürecini olumsuz olarak etkilemektedir.
 
Meslek Odası ile İlgili bakanlıklar; özerk bir yapıya sahip olan Meslek Odaları üzerinde mali ve idari denetim kurarak, vesayet ilişkisini hayata geçirmeye çalışıyorlar. Yapılacak olan mevzuat değişiklikleri, yapı üretim sürecini bugünden daha fazla denetimsizliğe ve bilgisizliye mahkum edecektir. Bu durum, güvenli yapı kavramını olumsuz olarak etkileyecek, ülkemize ve halkımıza oldukça pahalıya mal olacaktır.

Bir kez daha buradan hatırlatmak ihtiyacı duyuyoruz. Mühendislik, kent politikaları ve yapılaşma; bilime, tekniğe ve akla uygun bir bakışla, rant için değil, toplum yararı için, kentlerimizin sağlıklı gelişmesi için ele alınmalı ve yapılmalıdır.

Bugün her zamandan daha çok birliğe ve birlikte mücadele etmeye ihtiyacımız var. Kavrayıcı kapsayıcı olmaya ve kimseyi öteki olarak görmeyecek bir anlayışa ihtiyacımız var. Olayların arkasından sürüklenen değil, gündemi kendimizin belirleyeceği bir çalışma düzenine ve çok çalışmaya ihtiyacımız var. Şimdi; kavrayıcı, kapsayıcı, dayanışmacı ve birleştirici olma zamanı. Gerek toplumsal ölçekteki kayıplarımızı gidermek, gerekse meslek alanımızdaki kayıplarımızı yeniden kazanmak için çok çalışmak gerekiyor. Bunun için mesleki birliği ve dayanışmayı önemseyen, ayrımcı olmayan, sorunları tartışmaktan korkmayan, kavrayıcı ve kapsayıcı bir anlayışın sürdürülmesi gerekiyor. Bu durum aynı zamanda ülkemizin demokratikleşmesine de katkı yapacaktır. Ayrıca mesleki ve teknik sorunlarımızın çözümü, güçlerimizi birleştirme ustalığını göstermemiz de yatıyor.

Bugün hepimiz güvenli bir gelecek istiyoruz. Birbirine güvenen insanlar toplumu olmak istiyoruz.
Çalışan, yaratan insanlar olarak, kendi geleceğimizi kendimiz kuracağız.

Sadece umutlu olmak değil, aynı zamanda kararlı olacağız.

45.Dönem Oda yönetim kurulu olarak; iki yıllık hizmet süresi içinde birlikte görev üstlendiğimiz şube yöneticisi arkadaşlarımıza, tüm çalışanlarımıza, kurul ve komisyonlarımızda görev alan meslektaşlarımıza, Onur, Denetim ve Danışma kurulu üyelerimizle birlikte diğer organlarda görev alan tüm meslektaşlarıma hizmetleri nedeniyle çok teşekkür ediyoruz.

Ayrıca Birliğimiz başta olmak üzerde, dayanışma içerisinde olduğumuzu tüm kardeş kurum ve kuruluşlara da buradan selam ve saygılarımı iletiyorum.