İMO 45. DÖNEM 2. DANIŞMA KURULU

İMO Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe`nin toplantının açılışında yaptığı konuşma:
 
"Danışma kurulumuzun sayın üyelerini sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
 
Ülkemiz çok ciddi sorunlarla boğuştuğu bir dönemden geçiyor. İnsani anlamda büyük krizler yaşanıyor, bölgemizde süren savaşlar masum insanların hayatlarını alt üst ediyor. Küçük yaşlarda mülteci durumuna düşen çocuklar evlerinden binlerce kilometre uzaklarda kendilerine sığınacak yerler arıyorlar. Yaşamak için "bir umut" yolculuğuna çıkanlar, alabora olan teknelerden denize dökülüyor, cansız bedenleri kıyıya ulaşanlar şanslı olarak görülüyorlar. Ne zaman biteceği belli olmayan kirli bir savaş ülkemizin güneyinde bütün şiddetiyle devam ediyor.
 
2015 Yılında Suruç`la başlayan, 10 Ekim Ankara Garı canlı bomba katliamıyla planlı saldırısını sürdüren katliamlar masum insanları aramızdan alıyor.7 Haziran Parlamento seçimlerine kadar pek yaşanmayan canlı bomba katliamları giderek artıyor. Yüzlerce eve ateş düşüyor.
 
Bir yandan kentler boşalıyor sokağa çıkma yasakları aylarca sürüyor. Bazı kentlerimiz de neredeyse taş taş üstünde kalmıyor. Birçok yanıyla bir insanlık dramı yaşanıyor.
 
Ülkemizin içinde şiddet ve terör tırmandırılmaya çalışılıyor. Bir düğün evinde oynayan çocuk ve kadınlar bile terör saldırısından kendisine düşen payı alıyor. Bu öyle bir dönem ki "insanım" diyen, insani değerlerini ve vicdanını henüz yitirmemiş olan herkesin kalbinde derin acılar yaratıyor.
 
Bizler mühendis olmaktan önce insanız ve insani değerler taşıyoruz. Aynı zamanda medeniyet inşa eden bir mesleğin mensuplarıyız. İnsan yaşamı bizler için çok önemlidir. Bu önemin yanında sürmekte olan kirli savaşta yıkılan ve yok olan her uygarlık yapısı, bizim içimizden de önemli parçalar koparıyor.
 
İnsanlar güven ve huzur içinde yaşasınlar diye sürekli olarak öğreniriz ve güvenli yapılar üretiriz. İnsanların barındığı, yaşadığı, hizmet aldığı yapılar nasıl güvenli olmak zorunda ise, yaşadığımız coğrafya ve toplumda, güvenli ve huzurlu olmalıdır. Güvenliğin ve huzurun temeli barış içinde bir arada yaşamaktan geçer.
 
Kimsenin toprağında suyunda ve enerjisinde kimsenin gözünün olmamasından geçer.1. Dünya Savaşı koşullarının sürdürüldüğü Ortadoğu coğrafyasında bulunan tüm yabancı güçlerin bölgeyi terk etmesinden geçer.
 
18 Kasım 2016 tarihinde Türkiye İstatistik Kurumu(TUİK) ülkemizin toplam Araştırma Geliştirme harcamalarını(Ar-Ge) açıkladı. 2015 yılında Türkiye Ar-Ge ye 20 milyar 615 milyon lira harcamış. Son dolar kuruna göre 6 milyar dolar mertebesinde bir harcama var. Özel sektör, kamu ve üniversitelerin toplam harcaması bu kadar. Sadece Volkswagen`in 2015 yılı Ar-Ge harcaması 15.3 milyar dolar. Türkiye`nin yıllık toplam Ar-Ge harcamasının 2,5 katı kadar. Türkiye Araştırma Geliştirme harcamalarında yarım Volkswagen bile etmiyor. Vaziyetimiz bu. Diğer Alman üniversitelerini ve şirketlerini düşününce neden ilerlemediğimiz anlaşılıyor.
 
Güney Kore de 35 yıl önce kişi başına düşen milli geliri Türkiye`den daha azdı. Bugün otomotiv, sağlık ile bilgi iletişim teknolojileri alanında oldukça ileri bir düzeyde bulunuyor.
 
Bugün Ar-Ge harcamalarının odaklandığı bir yer var. Artık ülkeler sektörlere değil sektörleri dönüştürecek teknolojilere yatırım yapılıyor. Bu teknolojiler de Yaşam Bilimleri Teknolojisi (Biyoteknoloji), Malzeme Bilimi Teknolojisi (Nanoteknoloji) ve Bilgi İletişim Teknolojileri (Bilgisayar Teknolojileri) üzerinde çalışmalar yapılıyor.
 
Bu konu 18 Kasım tarihinde ülkemizin gündemine bile giremedi. Basın 18 Kasım günü, iktidar milletvekillerinden bir kaçının verdiği "çocuk tecavüzcülerini damat yapma önergesi ile meşguldü".
 
15 Temmuz darbe girişimi sonrası ülkemizde daha fazla belirginleşen bir yönetim krizi var. Bu kriz çözülmeden sadece iktisadi önlemlerle sorunları çözmek olanak dahilinde değildir. Binlerce insanın işinden olduğu, göz altına alındığı, tutuklandığı, yaşın yanında oldukça fazla kurunun da yandığı bir dönemden geçiyoruz.
 
Bu durumdan mühendis ve mimarlar da kendilerine düşen payı alıyorlar. Liyakate dayalı bir sistemden uzunca bir süredir uzaklaşılmış olmasının yanında giderek bir işkenceye dönüşen kıyımlar mesleğimizi ve mühendislik alanını da etkiliyor. Devletin kurumları işlemiyor durma noktasına geliyor.
 
Oyuncak almak için oyuncakçı dükkanına giren küçük çocuklar raflardan aldıkları oyuncaklar alınmayınca ağlamaya başlarlar. Anne veya babalarının çocuğun topladığı oyuncakları alacak kadar parası yoktur. Bizim de büyük sözleri ve iddiaları kaldıracak kadar bir alt yapımız ve stratejimiz yoktur. Sektöre değil, teknoloji seçmeye ihtiyacımız var. Seçeceğimiz teknoloji ile hangi sektörler de ne kadar verimlilik yaratılacağını bilmeye ihtiyacımız var. İnşaata ve tüketime dayalı bir ekonomik sistemin uzun vadeli olamayacağını bilmek gerekiyor.
 
Giderek artan öğrenci kontenjanlarıyla inşaat mühendisliği bölüm ve programlarına çok sayıda ve oldukça düşük puanlarla öğrenci alınmasının sürdürülemez olduğu, sadece bizim tarafımızdan değil ilgili üniversiteler tarafından da yüksek sesle ifade edilmelidir.
 
Üstelik mesleki yetki, mesleki yeterlilik, imza sorumluluğu ve haklar konusunda oldukça yetersiz bir yasanın bulunması mesleğimizin itibarını giderek düşürüyor. Bu kapsamda bir meslek yasasına ihtiyacımız var.
 
İnşaat mühendisleri; doğal çevrenin ve bize sunulan kaynakların koruyucuları olmanın yanında, doğal olaylarla birlikte diğer tehditlerin ortaya çıkaracağı tehlikelerin yaratacağı risklerinde yöneticileridir. Çevre ve altyapı politikalarının belirlediği tartışmaların ve bu noktada karar oluşturma süreçlerinin mutlaka ve mutlaka liderleri olmak durumundadırlar.
 
Fiziki şartları oldukça yetersiz,  laboratuvarı ve akademik kadrosu oldukça zayıf, öğrenci sayısı fazla olan, sadece diploma almaya dayalı bir eğitim ve öğretim düzeyi can ve mal güvenliğini sağlayacak bir mesleğin evrenselliğine ve ilkelerine uygun düşmüyor. Sürekli eğitim bilinci kazanılmış etik bir bakışı göz ardı etmeyen, kaliteli eğitim sürecinden geçen, yeterli sosyal yaşam koşullarına erişmiş inşaat mühendislerine ihtiyaç var.
 
Sürdürülebilirlik yalnızca ekonomik büyümeye odaklanmamalı toplumun ve bireylerin daha kaliteli yaşam hakkına, huzur ve refahına, doğal çevre ile tarihi ve kültürel mirasın korunmasına sahip çıkan bir anlayışa dayalı olarak yürütülmelidir. Yapılaşmanın sürdürülebilirliği için mesleğinde yetkin ve imza sorumluluğu taşıyan inşaat mühendislerine ihtiyaç var. İnşaat mühendisi olmadan sürdürülebilir bir dünya olmaz.
 
Bu kapsamda Anayasanın 135. Maddesine göre kurulan Odamız özerk bir kuruluştur. Odamıza kayıtlı üyelerin isteği ve başvurusu üzerine mesleki etkinliklerini, meslek etiği, deneğim, birikim ve yeterlilikleri doğrultusunda değerlendirerek, uzmanlıkların belirlenmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda "Referans Belgesi" vermek ve veri tabanı oluşturmak mesleğimiz açısından kaçınılmaz bir noktaya oturmuştur. Bu amaçla hazırlanmış olan "Referans Belgesi Yönetmeliği" üyelerimizin yasalarla sağlamış oldukları mesleki hak ve yetkilerine engel oluşturmaz, ilave unvan ya da yetki vermez.
 
Hazırlanmış olan ve bugün yargı da bulunan Referans Belgesi Yönetmeliği ile Odamız tarafından belirlenen uzmanlık alanları, bu alanların düzeyleri, başvuru koşulları, yapılacak olan sınavlar, belge onay - yenileme, referans belgesi ile ilgili kurullar ve uygulama ilkeleri belirlenmiştir.
 
Anayasanın ilgili hükmüne göre meslek kuruluşlarının karar ve yönetim organları seçimle göreve gelmesini öngörmektedir. Devletin idari ve mali denetime tabi olduklarının belirtilmesi ve sorumlu organlarının görevlerine ancak yargı kararıyla son verilebileceğinin kurala bağlanması, bu kuruluşlarının özerkliğine de işaret etmektedir.
 
Meslek kuruluşlarının özerkliği; merkezi idareden bağımsız olarak karar ve yürütme organlarını seçebilme, ilgili mesleki faaliyetlerle sınırlı olmak üzere üyelerini ve örgütlerini bağlayıcı karar alma ve bu kararları uygulama, meslek mensuplarının uyacağı ilke ve kuralları belirleme ve üyeleri hakkında disiplin tedbirleri uygulama hak ve yetkilerini de içermektedir.
 
Anayasanın 135. Maddesinin birinci fıkrasında sayılan yetki ve görevler dikkate alındığında, meslek kuruluşlarının yönetmelikle düzenleme yapma yetkisinin sınırlandırılması Anayasanın 135. ve 124. Maddesinin birinci fıkrasına aykırıdır.
 
Kanuna dayalı temel düzenlemelerin tek elden merkezi idare tarafından yapılması, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına Anayasanın 135. Maddesinin birinci fıkrasında verilen görev ve yetkiler dikkate alındığında Anayasanın 123. Maddesinin ikinci fıkrasına da aykırıdır.
 
Referans Belgesi yönetmeliği ile üyelerimizin sunduğu hizmetin nitelik ve standardını belirlemeye yönelik bir düzenleme yapılmamıştır. Anayasa ve yasaların Odamıza verdiği yetkiye dayalı olarak; inşaat mühendisliği mesleği ve üretilen hizmetin etkinliğini, verimliliğini ve gelişimini sürekli kılmak, değişen dünya şartları, teknolojik ve bilimsel gelişmeleri dikkate almak için yapılmıştır.
 
Ayrıca artan toplumsal gereksinmeler çerçevesinde; yeni ve çağdaş tekniklere dayalı hizmet sunumunu sağlamak gerekiyor. Can ve mal güvenliğini sağlamaya dayalı bir mesleğin insanları olarak yanlış uygulamaları önlemek amacıyla üyelerimizin kendilerini geliştirme olanaklarının sunulması, engellenmeği değil desteklenmeyi hak ediyor.
 
Üstelik isteğe bağlı olarak başlatacağımız "REFERANS BELGESİ UYGULAMALARININ" mesleğimiz ve ülkemiz açısından yararlı sonuçlar doğuracağını biliyoruz. Bu kapsam da Referans Belgesi verebilmemizin koşullarını açıklayan "Referans Belgesi Uygulama Esasları" taslağını bilgilerinize ve görüşlerinize sunuyoruz
 
Tüm danışma kurulu üyelerimizi ve aramızda bulunan konuklarımızı saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum."