Barışa En Çok İhtiyacımız Olduğu Bir Dönemde 1 Eylül Dünya Barış Gününü Kutluyoruz
Barışa En Çok İhtiyacımız Olduğu Bir Dönemde 1 Eylül Dünya Barış Gününü Kutluyoruz
1 Eylül 1939 tarihinde Nazilerin yönetimde bulunduğu Almanya Polonya`ya saldırdı ve işgal etti. İkinci Dünya Savaşı`na neden olan bu işgal 50 milyon insanın yaşamını yitirmesine ve milyonlarca insanın yaralanmasına neden oldu.
Bu savaş tüm dünyada büyük bir yıkımın başlangıcı olarak kabul edilmektedir. ABD`nin 1945 yılında arka arkaya Japonya`ya atmış olduğu iki atom bombası da bu savaşın tuzu ve biberi oldu. Dünyada ikinci paylaşım savaşı olarak kabul edilen savaşın etkileri henüz ortadan kalkmadan bugün Ortadoğu Coğrafyası`nda üçüncü paylaşım savaşını yaşıyoruz.
Ülkemizin güneyinde, bizim de içine çekildiğimiz Ortadoğu bataklığında nasıl sonuçlanacağını henüz kestiremediğimiz bir paylaşım savaşı var. Yaşadığımız topraklarda iç barış bozulmuş durumda. Her sabah neredeyse ülkemizin farklı yerlerinden gelen katliam haberleri ile uyanıyoruz. Yaşama hakkı ile ilgili ciddi problemler var. Patlatılan bombalarla barış yerine bir iç savaşa doğru çekilmeye çalışılıyoruz.
Silah tacirleri boş durmuyor. Silah pazarında %15 oranında büyüme var. Son on beş yıldır bölgemizde, ülkemizde ve Kuzey Afrika`da yaşama hakkı ile ilgili ciddi problemler var. Mısır`ın bir türlü durulmaması, Irak, Libya, Tunus ve Suriye`ye yönelik yapılan saldırılar ve iç karışıklıklar bizi de yakından ilgilendiriyor. Bugün Birinci Dünya Savaşı`nda Ortadoğu`da şekillenen pazarlara hakim olma savaşının bir benzerini yaşıyoruz.
Bölgemizde ve ülkemizde yeraltı ve yer üstü zenginliklerini rahatça paylaşmak için etnik ve din temelli inanç farklılıkları körüklenmeye çalışılıyor. Türklerle Kürtler, Sünnilerle Aleviler karşı karşıya getirilerek iç barış bozuluyor. Farklı adlar altında bomba patlatanların aynı kaynaktan beslendikleri dikkatli bakan gözlerden kaçmıyor.
Savaşın ve toplumsal çatışmanın kendisini dayattığı bu dönemde barışa daha fazla ihtiyacımız var. Barışın dışında kalan her seçenek kan ve gözyaşı demektir. Bir tek insanımızın bile yaşamını kaybetmesini istemiyoruz.
Patlatılan her bomba ve ölümler demokratik seçenekleri ortadan kaldırıyor, daha otoriter ve baskıcı bir rejime doğru kaymanın bir aracı haline geliyor. İşçi ve emekçilerle birlikte hak talebinde bulunan diğer toplumsal kesimlerin sesleri bu karışıklıkta ne yazık ki kaybolup gidiyor. 1 Eylül Dünya Barış Günü`nü bile barışa ulaşma umuduyla kutlayamıyoruz. Oysa barış bütün toplum kesimlerini ortaklaştıran bir değer olarak bütün dünyada kutlanmaktadır.
Uluslararası küresel güçlerin ve silah tüccarlarının çıkarları ve politik hedefleri insanlarımızın hayatı üzerinden düşmanlık yaratılarak sürdürülemez. Cenaze törenlerinde artan çığlıklar, toplumsal barışa duyulan bir ses olarak algılanmalıdır. Bugüne kadar yaşadıklarımızı; var olan toplumsal farklılıkları yok sayarak değil, bu farklılıkları demokratik bir zemine oturtarak ve konuşabilme kanallarını açık tutarak çözebiliriz.
Ölümlerin ortaya çıkardığı bu utançtan ancak; 1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ`NDE barışa sahip çıkarak ve savaştan beslenenleri mahkum ederek kurtulabiliriz. 31.09.2016