3 Mart`ta insan hayatına verdiğimiz değer sınanacak!
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, iş cinayetlerine karşı mücadele günü ilan edilmesi zorunluluğu doğmuştur.
Nasıl doğmasın? Eğer bir ülkede çalışma yaşamının en büyük sorunu iş cinayetleriyse, eğer bir ülkede günde dört işçi iş cinayetinde yaşamını yitiriyorsa, eğer bir ülkede iş kazalarında 20 işçi sakat kalıyorsa, eğer bir ülkede günde 6 işçi iş göremez şekilde kazaya uğruyorsa, eğer bir ülkede her gün 650 iş kazası meydana geliyorsa, eğer bir ülkede her saat başı 80 iş kazası oluyorsa, eğer bir ülkede yılda 750 bin işçi iş kazasıyla karşı karşıya kalıyorsa, eğer bir ülkede 10 iş kazasından sadece biri kayıtlara geçiyorsa, iş cinayetleriyle mücadelede özel bir gün ilan edilmesi zorunludur.
Elbette bu sorunu ortadan kaldırmayacak, iş kazalarını önlemeye yetmeyecek, ölümlerin, yaralanmaların önüne geçmeyecektir. Olsa olsa iş kazalarına karşı toplumsal duyarlılığı arttırmayı amaç edinecektir.
Duyarlılığı arttırmaya ihtiyacımız olmadığı söylenebilir mi? Sonsuz ihtiyacımız olduğu ortada. Çünkü ülkemizin iş kazalarındaki sicili hayli kabarık. Siyasi iktidar bu oranları kabul etmese de, Türkiye`nin 100 bin çalışan başına düşen ölümlü iş kazalarında Avrupa birincisi, dünyada ise El Salvador ve Cezayir`den sonra üçüncü olduğu İLO verilerinde yer alıyor. İLO, Türkiye`de ölümlü iş kazaları oranını 100 binde 20,5 olarak açıklarken, aynı oranın Norveç, İsveç, İsviçre ve Danimarka gibi ülkelerde 100 binde 2` olduğunu belirtiyor.
Son 10 yılda işçi ölümü verilerinin gözle görülür artması ise bir başka gerçekliğe işaret ediyor. Açık ki çalışma yaşamında taşeronlaşma oranın artmasıyla iş kazalarının artması paralellik arz ediyor. Mevzuat yetersizliği ve denetim sistemindeki zafiyet iş kazalarını adeta teşvik ediyor. Son 10 yıla bakıldığında, 2003 yılında 811 işçi, 2004 yılında 843 işçi, 2005 yılında 1096 işçi, 2006 yılında 1601 işçi, 2007 yılında 1044 işçi, 2008 yılında 866 işçi, 2009 yılında 1171 işçi, 2010 yılında 1454 işçi, 2011 yılında 1710 işçi, 2012 yılında 878 işçi, 2013 yılında 1235 işçi, 2014 yılında 1886 işçinin can verdiği görülecektir. İLO verilerini yok sayan, oranlarla oynayan siyasi iktidarın ölümleri görmezden gelmesi mümkün müdür? AKP iktidarı süresince 15 bine yakın işçi ailesinin evine ateş düşmüştür. Ne yazık ki ateş düştüğü yeri yakmakta, siyasi iktidar sorumluluğu üstlenmemektedir.
Sormak istiyoruz. Dünyanın herhangi bir ülkesinde Soma, Ermenek, Torunlar inşaat gibi facialar sonrasında neler yaşanırdı? İstifa müessesi devreye girer miydi? Sorumlular yargı önüne çıkar mıydı? Bu cinayetlerden birinci derecede kim sorumlu tutulurdu? Bu beklentiyi bir kenara bırakalım, ülkemizde iş cinayetinin yaşandığı bölge siyasi iktidar sözcülerinin, bakanların gösteri alanı haline çevriliyor. "Takdiri ilahi", "mukadderat", "fıtrat" açılımları ile cinayetin üstü örtülüyor.
İş cinayetlerinin "faili meçhul" kalmaması ve iş cinayetlerine dikkat çekilmesi amacıyla ilki 2013`te düzenlenen "3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü", TMMOB ve bağlı Meslek Odaları ile sendikalar tarafından çeşitli eylem ve etkinliklerle karşılanıyor.
2015 3 Mart`ında Birliğimiz, hemen bütün illerde İKK`lar aracılığıyla düzenlenecek kitlesel basın açıklamaları ile konuya dikkat çekmeye çalışacak. Odamız da, üye ve yöneticileri ile basın açıklamalarında yer alacak.
2015`in Ocak ayında 125 insanını iş cinayetlerine kurban veren bir ülkede, insan hayatına ne kadar değer verdiğimiz 3 Mart`ta bir kez daha sınanacak.
İnşaat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu