Türkiye hâlâ 12 Eylül karanlığında
12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 34 sene geçti. Ülke tarihinin en karanlık dönemi olarak adlandırılan 12 Eylül`de nispi demokratik haklar bile askıya alındı, parlamento feshedildi, Anayasa askıya alındı, tüm siyasi partiler kapatılıp yöneticileri tutuklandı, demokratik kitle örgütleri yasaklandı, sendikalar, meslek odaları işlevsizleştirildi, öğrenci dernekleri kapatıldı. Toplum terörize edildi, yüz binlerce insan tutuklandı, işkenceden geçirildi, cezaevlerine atıldı. İşkencede ve darağaçlarında yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Düşünce ve örgütlenme suç sayıldı, gazeteler, kitaplar toplatıldı, gazeteciler, yazarlar, sendikacılar tutuklandı. Türk-İslam sentezi, devletin ideolojik-politik yaklaşımın odağına alındı, kadrolaşma bu çerçeveye oturtuldu. Grevler yasaklandı, neoliberal politikalar uygulamaya alındı, özelleştirmeler başladı. Hâlâ yürürlükte olan baskıcı, yasaklayıcı Anayasa kabul edildi. Bütün mevzuat Anayasa`nın faşizan ruhuna uygun hale getirildi. 12 Eylül`ün ideolojik-politik zemini yeni kurumlarla pekiştirildi; YÖK, HSYK kurularak üniversite özerkliği, yargı bağımsızlığı tamamen yok edildi.
Türkiye 34 sene önce böylesi bir karanlık içindeydi. 1983`te yapılan ilk seçimlerle başlayan "parlamenter demokrasi" sürecinde pek çok hükümet kuruldu. 12 yıldır da Türkiye`yi AKP Hükümeti yönetiyor. Ancak hiçbir Hükümet döneminde 12 Eylül`le hesaplaşma yapılmadı, 1983 Anayasası değiştirilmedi, 12 Eylül kurumları varlığını korumaya ve antidemokratik mevzuat yürürlükte kalmaya devam etti. Toplumsal hayat demokratikleştirilmedi.
Tam da bu noktada bir parantez açarak, son birkaç yıldır TMMOB`ye bağlı meslek odalarının mevzuatında yapılan değişikliklerin, meslek odalarını idari ve mali denetime alan düzenlemelerin 12 Eylül döneminde bile görülmediğinin, meslek odalarının kamu adına yaptığı denetimin 12 Eylül günlerinde bile bu denli engellenmediğinin altını çizmek istiyoruz.
Bugün Türkiye, 12 Eylül karanlığını aratmayacak bir dönemi yaşıyor. 12 Eylül`ün ürünü olan sosyo-kültürel-siyasal zeminin yarattığı AKP iktidarı, 12 yıldır ülkeyi 12 Eylül`e benzer şekilde yönetiyor.
Yapılan kısmi değişiklilere rağmen Anayasa`nın bir bütün olarak yürürlükte olduğunu, toplumsal hayatın demokratikleşmediğini, neoliberal ve gerici düzenlemelerin ayyuka çıktığını, başta eğitim olmak üzere tüm alanların neoliberal-gerici yönelime uygun düzenlendiğini, özelleştirmelerin tüm hızıyla devam ettiğini, demokratik tepkilerin polis şiddetiyle bastırıldığını, 12 Eylül kurumlarının varlığını sürdürdüğünü, kuvvetler ayrılığının yok edildiğini, başta Kürt sorunu olmak üzere toplumsal sorunların çözülemediğini, kalıcı barışın tesis edilemediğini, taşeronlaşmanın çalışma yaşamının asli unsuru haline getirildiğini, iş kazalarının toplumsal travmaya yol açacak boyuta geldiğini, Türkiye`nin hızla tek adam yönetimine doğru ilerlediğini, düşünceyi ifade etmenin hala suç sayıldığını, iktidar yanlısı olmayan basın kuruluşlarına yaşama hakkı tanınmadığını, muhalif gazetecilerin işsiz kaldığını, evrensel hukuk kurallarının yok edilerek açılan davaların pek çok insanı mağdur ettiğini, etnik ve mezhepsel kökene vurgu yapan ve bu doğrultuda toplumsal gerginliğe yol açan söylemin iktidar sözcüleri tarafından kullanıldığını, meslek odalarının, demokratik kitle örgütlerinin politik-ekonomik kıskaç altında tutulduğunu, ilgili yasaların antidemokratik bir biçimde değiştirildiğini ifade etmek durumundayız.
Açık ki, 12 Eylül`de açılan yara içten içe kanamakta, tek adam yönetimindeki Türkiye yeni ve köklü sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır.
TMMOB ve bağlı odaları 12 Eylül faşizmine nasıl direndiyse, AKP karanlığına da direnmeyi bilecek; demokratik, eşitlikçi ve adil bir toplumsal hayatın kurulması ve bu hayatı simgeleyen Anayasa ve yasaların hazırlanması, 12 Eylül`ün bütün kurum, kanun ve sonuçlarıyla yok sayılması, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü önündeki bütün engellerin kaldırılması doğrultusundaki kararlılığını sürdürecektir.