Oda Yönetim Kurulu Başkanı Nevzat Ersan, İnşaat Malzeme Dergisinin İş Kazalarıyla İlgili Sorularına Yanıt Verdi.

Oda Yönetim Kurulu Başkanı Nevzat Ersan,  "İnşaat Malzeme" dergisinin iş kazalarıyla ilgili sorularına yanıt verdi.

İnşaat sektörü iş kazalarının sıklıkla yaşandığı sektörden biri. Nitekim İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi`nin raporuna göre 2014 yılının ilk 4 ayında toplam 396 işçi yaşamını yitirirken, 108 ölümlü kazayla inşaat ve yol yapımı ilk sırada yer aldı. Siz bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?


Öncelikle şu gerçeği vurgulamak durumundayız: İş kazalarında ülkemizin sicili hayli bozuktur. Sizin de belirttiğiniz gibi sadece 2014`ün ilk 4 ayında 396 insanımız yaşamını yitirmiştir. 2013 yılında ise bu sayı 1235`tir. Türkiye her yıl, Van depreminde kaybettiği vatandaşının iki katı fazlasını iş kazalarına yitirmektedir. Deprem nasıl ki toplumsal bir sorun olarak kabul ediliyorsa, iş kazalarına da aynı noktadan yaklaşmak ve çözümü toplumsallaştırmak gerekmektedir. Aynı durum trafik kazaları için de geçerlidir. Ancak bu bağlamda bir başka gerçeklik karşımıza çıkmaktadır. Sorunlar bilinmekte ne yazık ki önlem alınmamaktadır. Depremlerde, iş kazalarında, trafik kazalarında her yıl binlerce insanımız yaşamını yitirmektedir.


İnşaat Mühendisleri Odası yıllardan beri, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili bilimsel etkinlik düzenlemekte, bu etkinliklerde bilim insanlarını, konunun uzmanlarını, kamu kurumlarının yöneticilerini ve inşaat sektörünün unsurlarını yan yana getirmekte, sorunların ortaklaştırdığı bileşenleri çözümde de ortaklaştırmaya çalışmaktadır. Sempozyum, çalıştay ve benzeri bilimsel etkinliklerde üretilen görüşler, iş kazalarına ilişkin veriler, uygulamaya dönük sıkıntılar ve çözüm önerileri kamuoyuyla paylaşılmakta, önlem noktasında kamu idaresi üzerinde basınç oluşturulmaya çalışılmaktadır.


Biliyoruz ki bu çabalar sadece İnşaat Mühendisleri Odası ile sınırlı değildir. Konuya dahil pek çok kurum ve kuruluş aynı gayreti göstermektedir. Ancak ne yazık ki sonuç değişmemektedir. Ülkemizde iş kazaları bir türlü önlenememektedir. Hatta üzülerek görüyoruz ki onca yasal düzenlemeye rağmen sorunlar katmerleşmektedir. Düşünebiliyor musunuz, ülkemizin iş kazalarındaki sıralaması yıllardan bu yana değişmemektedir. Türkiye iş kazalarında dünya üçüncüsü, Avrupa birincisidir. Türkiye ortalaması AB ortalamasının yedi katıdır. Söylemek durumundayız ki, dilimize pelesenk bu sıralamalar ve oranlar ülkemizin bir ayıbıdır.

İnşaat işkoluna ayrı bir parantez açmak gerektiği açıktır. Ağır ve tehlikeli işler grubunda yer alan inşaat işkolunda diğer sektörlere oranla 3-4 kat daha fazla iş kazası olmaktadır. Ölümlü iş kazalarında inşaat ilk sırada yer almaktadır. İnşaatı, madencilik ve metal işkolu izlemektedir.

İçinde bulunduğumuz tablo budur. Bu tablo görmezden gelinmeyecek bir gerçekliktir. Önce bu gerçeği kabul etmeli ve önlemler üzerine sonra düşünmeliyiz. Ne yazık ki bu gerçek bile yok sayılmaktadır.

Bu kazaların önüne geçilmesi için neler yapılması gerekiliyor?

Nasıl önleneceğinden önce, iş kazalarının nedeni üzerinde durulmalıdır. Tanı ve tedavi uyumunun sağlanması için bu şarttır. Hem mevzuatta hem de denetim mekanizmasında sorun bulunmaktadır. Mevzuat ihtiyacı karşılamamaktadır, denetim yapılamamaktadır, işverenler ve çalışanlar işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili eğitimsizdir, denetim elemanları nicel ve nitel olarak yetersizdir, denetimler adet yerini bulsun diye yapılmaktadır. İş güvenliğinde denetim yapı denetiminde olduğu gibi piyasalaştırılmış, işçi sağlığı ve iş güvenliği denetimi işverence seçilen ve ücreti ödenen kişilerin şeklen denetimine terkedilmiştir. Yapı üretim sürecinin genel anlamdaki denetimsizliği, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusuna da yansımaktadır. İş kazalarının sorun teşkil etmesinin bir başka önemli nedeni, işçi sağlığı ve iş güvenliği yatırımlarının maliyet arttırıcı unsur gibi görülmesi ve kamunun bu konuda yaptırım uygulamamasıdır. Çünkü inşaattan metal işkoluna iş yaşamında kâr dürtüsü tek belirleyici olarak görülmekte, siyasi iktidarın sosyo-ekonomik yaklaşımı bu belirleyici unsuru meşrulaştırmaktadır. Mevcut siyasi iktidar döneminde iş yaşamına dahil edilen alt işveren, yani taşeron sistemi iş kazalarına neden olmaktadır. Çünkü taşeron sistemi zaten sorunlu olan denetim mekanizmasını tamamen zaafa uğratmaktadır. Bütün bunların yanında, kazaları "kader" olarak gören anlayış, yaşanan olumsuzlukları "takdir-i ilahi" gibi değerlendiren yaklaşım, iş kazalarına bilimsel müdahaleleri engellemekte, birinci derecede önlem almakla mükellef işverenleri rahatlatmaktadır. Soma maden kazasından sonra başbakanın, "kaza madenciliğin fıtratında var" şeklindeki beyanatı bu kaderci yaklaşımın tipik örneğini oluşturmuştur.

Sorunlu noktalar aslında çözümün de ipuçlarını açığa çıkartmaktadır. Kaderci yaklaşım terk edilmeli, taşeron sistemine son verilmeli, iş güvenliği önlemleri zorunlu tutulmalı, kamu adına denetlemekle yükümlü kurumlar nicel ve nitel anlamda donanımlı hale getirilmeli, mevzuat hazırlık sürecine, konunun muhatapları dahil edilmeli, özellikle meslek odalarının denetimde kilit rol üstlenmelerini sağlayacak mevzuat değişiklikleri gerçekleştirilmeli, yine üniversiteler ve meslek odaları aracılığıyla sektör bileşenleri eğitilmelidir.

Son dönemde TOKİ, KİPTAŞ gibi çok sayıda yapı üretiminde bulunan kurumların yapı denetiminden muaf tutulmuş olmasının, adı geçen kurumların ürettiği çok sayıda yapının kazalara davetiye çıkardığını da eklemek durumundayız.

İş güvenliği noktasında alınan önlemler, yasalar sizce yeterli düzeyde mi?

Hem mevzuatın hem de uygulamanın sorunlu olduğu açıktır. Mevzuat defalarca değiştirilmiştir. Buna rağmen iş kazalarının azalmaması ortada bir başka sorun olduğunu göstermektedir.

İşin ne derecede kilitlendiği ise bundan bir süre önce Kayseri`de meydana gelen iş kazasından anlaşılabilir. Kayseri`de bir inşaatı denetlemeye giden bakanlık çalışanı meslektaşımız iskelenin çökmesi sonucu yaşamını yitirmiştir. Bu trajik olayda bir de inşaatta çalışan bir işçimiz hayatını kaybetmiştir. Düşünebiliyor musunuz, inşaat iskelesinin, iş güvenliği tedbirlerine uygun olup olmadığını kontrol için orada bulunan uzman iş kazasına uğramaktadır. Bu artık "tuzun da koktuğunu" göstermektedir.

Yeni çıkan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ile iş güvenliği uzmanlarının sorumluluk ve yükümlülükleri artmış ancak buna karşı yetkileri aynı kalmıştır. Bu da denetimlerin kağıt üzerinde kalmasına, sonuç değiştirici olmamasına yol açmaktadır. Bu önemli bir sorundur; sorumluluk ve yetki arasındaki açı mutlaka kapatılmalıdır. Ayrıca iş güvenliği uzmanlarını ekonomik açıdan işin sahibine bağlı kılan yasal düzenlemeler gerçek anlamda denetim yapılmasını önlemektedir. Nihayetinde ücretini aldığınız işvereni denetlemekle yükümlü olmak, denetimin özüne aykırılık içermektedir. İşyeri denetimi özünde kamunun yetki ve inisiyatifinde olmalıdır. İş güvenliği uzmanlarının iş güvencesi yoktur. Bu da işverene bağımlılık ilişkisini ortaya çıkarmaktadır ki, iş güvenliği uzmanlarının kendilerini işverenden bağımsız kılacak bir yasal dayanağa kavuşturulması gerekmektedir.

İnşaat sektöründe nitelikli eleman sıkıntısı yaşanıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bunun önüne geçilmesi için neler yapılması gerekilir?

Açıkçası iş güvenliği uzmanlığı sınavları bile başlı başına sorundur. Eleme ve belirleme sistemi yeniden gözden geçirilmeli, özellikle meslek odaları ile kamu kurumları arasında sağlanacak ortaklık, sınavlardan kurslara kadar bütün süreci örgütleyecek düzeye çıkartılmalıdır. Özellikle usta ve kalfaların eğitimi önemlidir. Yapı üretim sürecinin kilit görevlilerinden olan ustaların eğitimi, iş güvenliğini de içerecek şekilde, meslek odaları tarafından verilmeli, uygulamanın başında bulunan şantiye şefleri iş güvenliğinin temel kabulleri noktasında eğitilmelidir.

İnşaat sektöründe, imalat sürecinin yapı kalitesini birinci dereceden etkilediği, bu bağlamda, nitelikli eleman sayısının artması gerekliliğinden hareketle, İnşaat Mühendisleri Odası, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Halk Eğitim Merkezi ve diğer meslek kuruluşları ile ortaklaşa olarak yıllardır aralarında Ankara, İstanbul, Antalya, Konya, Bursa, Adana, Denizli`nin de bulunduğu illerde valilik ve/veya kaymakamlıklarla imzalanan protokoller aracılığı ile inşaatta çalışan işçilere Betonarme Kalıpçılığı, Demirciliği ve Duvarcılığı ustalık ve kalfalık eğitimleri vermektedir. Bu eğitimlerin aynı zamanda iş güvenliğiyle doğrudan ilintili yürüdüğünü de sözlerime eklemek istiyorum.

Bu yolla çok sayıda usta ve kalfalık belgesi verdiğimizin ve valiliklerin belgesi olmayanların çalıştırılmayacağına dair genelge yayınladığının bilinmesi gerekiyor.

Kamu kurumu niteliğindeki meslek odası olarak İMO, ilgili kamu kurumlarıyla işbirliği halinde nitelikli eleman yetiştirilmesi doğrultusunda kayda değer adımlar atmıştır. Ancak, 16 Aralık 2010 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan "Yapı Müteahhitlerinin Kayıtları İle Şantiye Şefleri Ve Yetki Belgeli Ustalar Hakkında Yönetmelik" ile meslek odalarını kulvar dışına itecek bir düzenlemeye gidilmiş, usta ve kalfalık belgesinin Mesleki Yeterlilik Kurumu ve kurum tarafından yetkilendirilmiş kuruluşlar tarafından verilebileceği hükmü getirilmiştir. Bu hükmün izahı açıktır: Bakanlık usta ve kalfa yetiştirilme işini özelleştirmiş, piyasaya açmıştır.

Şu noktayı bir kez vurgulamak istiyorum: Siz kalkıp yapı denetimini, iş güvenliğini, usta ve kalfaların belgelendirilmesini piyasalaştırırsanız orada işçi sağlığı ve iş güvenliğinden söz etmeniz mümkün değildir. Bugün ülkemizde olan budur.

Odamız, eğitimlerin verilme şekli, süresi, içeriği, periyodu, sınav yöntemi vb. hususlar Meslek Odaları ile Bakanlığın ortak çalışmaları doğrultusunda belirlenmesi, eğitim sertifikalarında düzenleyici iki kurumun ortak imzası bulunması ve eğitim ve belgelendirme işlerinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı koordinatörlüğünde Meslek Odaları ile ortaklaşa düzenlenmesi gerektiğini düşünmektedir.