TMMOB 43. Olağan Genel Kurulu, 29 Mayıs -1 Haziran 2014 tarihleri arasında Türkiye`nin dört bir yanından gelen yüzlerce delegelerin katılımıyla Ankara`da Nazım Hikmet Kültür Merkezi`nde gerçekleştirildi.
Soma`da meydana gelen ve 301 madencinin hayatını kaybettiği maden faciası ile Gezi Parkı direnişi Genel Kurulun öne çıkan konu başlıkları oldu. Genel Kurul salonunda "Kalbimiz Soma`da Öfkemiz Sokakta" pankartı ile gezi direnişinde yaşamını kaybeden çocuk ve gençlerin figürlerinin yer aldığı pankart asıldı. Ayrıca Genel Kurulun yapıldığı binanın önüne maden katliamında hayatını kaybeden madencileri simgeleyen 301 baret ve karanfil bırakıldı; delegeler ise "Soma`yı unutmayacağız unutturmayacağız" yazılı siyah tişörtler giyip kollarına siyah kurdele bağladılar.
Soma hüznü ve yasının hakim olduğu Genel Kurulda, Divan Başkanlığına Nevzat Uğurel (ŞPO), başkan yardımcılıklarına Gülümser Hızal (İMO), Doğan Albayrak (MMO), yazman üyeliklere Yeşim Bek (ÇMO), Mehmet Rojbin Bingöl (MADENMO), Leman Ardoğan (MO), Çiğdem Çamkıran (PEYZAJMO) seçildi.
Saygı duruşu ve Anıtkabir Çelenk Komisyonu`nun seçimi sonrası açılış konuşmalarına geçildi. TMMOB 42. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı`dan sonra konuklar TTB Merkez Konseyi Üyesi Gülriz Erişgen, KESK Başkanı Lami Özgen, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar, TKP adına Erhan Nalçacı, CHP Genel Başkan Yardımcısı Emel Yıldırım ve HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan birer konuşma yaptı.
Soğancı: Uzatmaları oynuyorlar
Genel Kurulda konuklara ve delegasyona seslenen TMMOB 42. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, siyasi iktidarın artık ülkeyi yönetemediğini belirtti. Soğancı "Gün gibi görünen gerçek şu ki, Erdoğan ve AKP artık ülkeyi yönetemiyor. İflah olmaz bir meşruiyet kaybı yaşanıyor. Tüm kurumlarıyla birlikte iktidara olan güven bir daha geri gelmemek üzere kayboldu. O yüzden de faşist baskıları ve yasakları yoğunlaştırıyor. Ülkeyi mezhepçilik temelinde bölerek, ayakta kalmaya çalışıyor. Adeta aklını yitirmiş bir çıldırmışlık içerisinde tekmeyle, tokatla, küfürle halkın boğazına basmaya çalışıyor. Erdoğan ve AKP`nin tarihsel misyonu sona erdi. Şimdi uzatmaları oynuyoruz. Bu uzatmalarda hangi makam ve mevkide olurlarsa olsun halkın büyük bir kısmında sözlerinin ve iktidarlarının bir kıymeti harbiyesi olmayacak" dedi.
"Haziran direnişi Soma sonrası yoluna yeni bir bilinçle devam ediyor"
Geçtiğimiz yıl haziran ayında yaşanan direnişin Soma`da meydana gelen kazayla birlikte yeni bir bilinçlenme yarattığını kaydeden Soğancı, artık direnişin kaybedilen ne varsa geri almak üzerine bir anlayışla sürdürülmesi gerektiğini vurguladı. Soğancı "Şimdi asıl önemli nokta ise, Haziran direnişinin Soma sonrasında kazandığı yeni bilinçle yoluna devam ediyor olmasıdır. Yalnızca Erdoğan`ı değil iktidarın tüm sahiplerini asıl korkutan da budur. Faşist bir baskı altında geliştirilen neoliberal sömürü içinde kamuya ait tüm kurumlar özelleştirildi, ticarileştirildi. Çalışma hayatı tamamen taşeron sistemi içerisinde güvencesizleştirildi. AKP havuzuna bağlı şirketlerin daha çok kar etmesi pahasına inşaatlar, fabrikalar, madenler işçi mezarlığına dönüştürüldü.
Ama tüm bu baskılara karşı, Somalı işçiler şimdi Haziran direnişine de yeni bir yol açarak kamulaştırma talepleriyle direnişe geçti. Bu direnişi ve bu direnişin bilincini selamlıyoruz. Şimdi yapılanların daha fazlasını yapmalıyız, ortaklık zeminlerini çoğaltmalı tüm direnme eğilimlerinin birbiriyle dayanışmasını güçlendirmeliyiz. Ve bu direnişimizi artık özelleştirilen tüm kurumların geri alınarak işçilerin öz yönetiminde kamulaştırılması, taşeron çalışmanın tüm biçimlerine son verilmesi, eğitimin ve sağlığın parasız hale getirilmesi başta olmak üzere doğanın ve insanın sömürüsüne son verecek bir anlayışı geliştirerek sürdürmek zorundayız" diye konuştu.
"Bu ülkenin TMMOB`ye ihtiyacı var"
Türkiye`nin ve halkın TMMOB`ye ihtiyacı olduğunu kaydeden Soğancı "Açıkça ifade etmek gerekirse, emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, barışın, adaletin yani insandan yana olan her fikrin ve fiilin içinde ve özünde olan bir TMMOB; bu ülkenin vicdanıdır. Bu ülkenin, bu ülke insanının TMMOB`ye ihtiyacı var. Bu ülkenin kulakların sağır edildiği, gözlere mil çekildiği, konuşanın dilinin kesildiği bu döneminde görebilen gözlere, duyabilen kulaklara, daha da önemlisi konuşabilen ağızlara ihtiyacı var. Asla "padişahım çok yaşa" demeyen, aksine "Kral çıplak" diyenlere ihtiyacı var. Yani kısaca, TMMOB‘ye ihtiyacı var. TMMOB‘nin de; geleneğimizi oluşturan anlayışın yönetimler de dâhil her kademede vücut bulabilmesine ihtiyacı var. Devrimci, demokrat, ilerici, yurtsever, çağdaş mühendis, mimar ve şehir plancılarının omuzları arasındaki mesafenin azaltılmasına ve ortak aklımızın, kolektif yapımızın kendisini yeniden üretmesine ve daha fazla güçlenmesine ihtiyaç var. TMMOB‘yi TMMOB yapan, şimdiye kadar ayakta tutan, savrulmasına ve diz çökmesine asla izin vermeyen arkadaşlarımızın çalışma tarzına, inançlarına ve kararlılıklarına şimdi bir kez daha ve yeniden ihtiyaç var. Bu ihtiyacın gereklerinin yerine getirileceğine inancım tamdır" dedi.
Komisyon seçimleri yapıldı
Daha sonra Yönetmelikler Komisyonu, Kararlar Komisyonu, Mali İşler ve Bütçe Komisyonu ile Genel Kurul Sonuç Bildirgesi Komisyonu seçimleri yapıldı. Seçimlerin ardından Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel Soma faciasıyla ilgili bir sunum yaptı.
Sunumun ardından 42. Dönem Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Sekreter Vekili H. Can Doğan çalışma raporunu, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Ayşegül Oruçkaptan Mali Raporu, Denetleme Kurulu Üyesi Ramazan Tümen Denetleme Kurulu Raporunu, Yüksek Onur Kurulu Üyesi Battal Kılıç da Yüksek Onur Kurulu Raporunu sundu.
Genel Kurul, delegelerin Çalışma Raporu üzerine görüş bildirmeleriyle devam etti.
Madenci Anıtı`na yürüyüş
Genel Kurulun ikinci günü saat 09.30`da TMMOB önünde toplanan Genel Kurul Delegeleri, Madenci Anıtı`na bir yürüyüş gerçekleştirdi. Delegasyon "Kaza değil cinayet, kader değil katliam" pankartıyla yürüdü ve yürüyüş boyunca "Soma`nın kömürü AKP`yi yakacak" "Kader Değil Katliam" sloganları attı. Çevreden vatandaşların alkışlarıyla destek verdiği yürüyüş Madenci Anıtı`nda sona erdi. Burada 43. Genel Kurul Divan Başkanı Nevzat Uğurel bir açıklama yaptı. Uğurel katliamın baş sorumlusunun siyasi iktidar olduğunu söyledi ve siyasi sorumluluk gereği istifa etmeleri gerektiğini dile getirdi. Açıklamanın ardından anıta siyah çelenk bırakıldı.
Yatağan işçileri de unutulmadı
Genel Kurula verilen bir önergeyle oluşturulan bir heyet ikinci gün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı önünde eylem yapan Yatağan işçilerini ziyaret etti. Genel Kurulun ikinci günü çalışma raporu üzerine görüşmelere devam edildi.
Ersan: Türkiye`yi "Kurtla beraber öldürenler, çobanla beraber yiyenler, sahibiyle beraber ağlayanlar" yönetiyor
Genel Kurulun ikinci günü İMO Yönetim Kurulu Başkanı Nevzat Ersan da söz aldı. Konuşmasında meslek odaları üzerindeki baskıya, Gezi direnişine ve Soma katliamına dikkat çeken Ersan, "Türkiye, ‘Kurtla beraber öldürenler, çobanla beraber yiyenler, sahibiyle beraber ağlayanlar` tarafından yönetilen bir ülkedir" dedi.
Siyasi iktidarın Soma katliamı sonrası yaptığı açıklamaları sert bir dille eleştiren Ersan "Başbakan`ın Soma katliamı sonrası 19. Yüzyıl İngiltere`sinden, 20. yüzyıl ABD`sinden örnek vermesi dayanaksız değildir. Çünkü bugün ülkemizdeki çalışma koşulları 100 yıl öncesiyle aynıdır ve daha da önemlisi "fıtrat", "kader", "mukadderat" söylemi yaratmak istenen ilkel, bilimdışı ve çağdışı toplumun değişmez argümanlarındandır" diye konuştu. Böylesi dönemlerde demokratik yapılara çok görev düştüğünü kaydeden Ersan sözlerine şöyle devam etti: "Hepimizin bildiği gibi; talan, yağma ve gericilik prensibi üzerinden yükselen baskıların arkasındaki zihniyet bu dönemde de emekçiler ile emek yanlısı demokrat kurum, kuruluş ve değerleri hedef tahtasına koymuştur. Birliğimiz, odalarımız da bundan nasibini almaktadır. Biz bu saldırgan ve umursamaz politika yapma tavrının bugüne değin pek çok örneğini hep birlikte yaşadık. Fakat gelinen nokta, hem emekçi kitleler hem de tüm demokrat kurum ve örgütler için önemle üzerinde durulması gereken bir husustur. Böyle bir eşikte emek eksenli, özgürlükçü ve demokrat yapılara önemli sorumluluklar düşmektedir. TMMOB biriktirdiği miras ve sahip olduğu mücadele geleneği açısından toplumsal muhalefetin en önemli bileşenlerinden biri olarak, yükselen ve sertleşen mücadele sürecine yapacağı katkı ve müdahalelerle önümüzdeki dönemin ideolojik, politik, pratik hattının örülmesinde belirleyici bir rol oynayacaktır."
Seçimler TMMOB Öğrenci Evi`nde yapıldı
Üçüncü gün ise 42. Dönem Yönetim Kurulu üyeleri Ayşe Işık Ezer, Recep Özmetin, H. Can Doğan ve Mehmet Soğancı birer konuşma yaptılar. Son söz üyenin hakkını ise TMMOB Eski Başkanı Kaya Güvenç kullandı. Daha sonra 42. Dönem Yönetim Kurulu oybirliğiyle aklandı.
Genel Kurul, Yönetmelikler Komisyonu, Kararlar Komisyonu, Mali İşler ve Bütçe Komisyonu ile Genel Kurul Sonuç Bildirgesi Komisyonu raporlarının okunması, kararların oylanması ve adayların salona okunması ile çalışmalarını tamamladı.
TMMOB 43. Dönem kurullarının belirlendiği seçimler ise 1 Haziran 2014 Pazar günü TMMOB Teoman Öztürk Öğrenci Evi`nde yapıldı.
TMMOB 43. Dönem Seçilmiş Kurulları şöyle:
Yönetim Kurulu Gölay Şakiroğulları (Bilgisayar Mühendisleri Odası) Zeyneti Bayrı Ünal (Çevre Mühendisleri Odası) Neriman Usta (Elektrik Mühendisleri Odası) Ekrem Poyraz (Fizik Mühendisleri Odası) Hakan Aydoğdu (Gemi Mühendisleri Odası) Hakan Günay (Gemi Makinaları İşletme Mühendisleri Odası) Kemal Zeki Taydaş (Gıda Mühendisleri Odası) Ali Fahri Özten (Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası) Feyyaz Ataç (İç Mimarlar Odası) Züber Akgöl (İnşaat Mühendisleri Odası) Murat Fırat (Jeofizik Mühendisleri Odası) Ercan Bayrak (Jeoloji Mühendisleri Odası) Mehmet Besleme (Kimya Mühendisleri Odası) Mehmet Torun (Maden Mühendisleri Odası) Mehmet Soğancı (Makina Mühendisleri Odası) Cemalettin Küçük (Metalurji Mühendisleri Odası) A.Deniz Özdemir (Meteoroloji Mühendisleri Odası) Bahattin Şahin (Mimarlar Odası) İsmet Aslan (Orman Mühendisleri Odası) Mehmet Çelik (Petrol Mühendisleri Odası) Ozan Yılmaz (Peyzaj Mimarları Odası) Necati Uyar (Şehir Plancıları Odası) Murat İlhan (Tekstil Mühendisleri Odası) Tevfik Kızgınkaya (Ziraat Mühendisleri Odası)
Yüksek Onur Kurulu Cengiz Göltaş (Elektrik Mühendisleri Odası) Ahmet Göksoy (İnşaat Mühendisleri Odası) İlter Çelik (Makina Mühendisleri Odası) Erkan Karakaya (Mimarlar Odası) Ümit Nevzat Uğurel (Şehir Plancıları Odası)
Denetleme Kurulu Köksal Şahin (İnşaat Mühendisleri Odası) Ramazan Tümen (Kimya Mühendisleri Odası) Cemalettin Sağtekin (Maden Mühendisleri Odası) Ahmet Kirami Kılınç (Makina Mühendisleri Odası) Abdullah Melik (Ziraat Mühendisleri Odası)
Nevzat Ersan`ın Genel Kurul`da yaptığı konuşmanın tam metni şöyle: Değerli Başkan, Değerli Divan
Odalarımızın ve Şubelerimizin Değerli Başkan ve Yöneticileri, Değerli Delege Arkadaşlarım, Saygıdeğer Konuklar,
Birliğimizin 43. Olağan Genel Kurulu`na hoş geldiniz. İnşaat Mühendisleri Yönetim Kurulu adına Genel Kurulumuza başarılar diliyorum.
Türkiye`nin mühendislerini, mimarlarını, şehir plancılarını, yani üretim sürecinin asli unsuru meslektaşlarımı, hürmetle ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli Katılımcılar,
Bugün burada gerçekleştirdiğimiz 43. dönem Genel Kurulumuzu, hem birliğimiz, hem odalarımız hem de temas ettiğimiz toplumsal alanlar açısından kritik bir dönemde gerçekleştirdiğimizin bilincindeyiz.
Ülkemiz olağanüstü günlerden geçiyor. Gezi direnişi ile başlayan, meslek odalarının mali ve idari vesayet altına alınmasıyla devam eden ve Soma`daki katliamla bir başka boyuta evrilen süreç hayatımızın aslında sıradan ve olağan olmadığını gösteriyor.
Olağan olmayan günlerde olağan genel kurul toplamanın yarattığı handikabı ancak mesleki ve toplumsal sorumluluklarımızı daha da görünür kılarak, insan hayatına verdiğimiz değeri ulaşılmaz bir noktaya taşıyarak ve meslek odalarımızı daha da büyüterek, güçlendirerek aşabiliriz.
Mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları TMMOB Genel Kurulu`ndan, Gezi direnişine sahip çıkan, direnişin kendisi, katılımcısı, taşıyıcısı olmayı başaran, Soma katliamının sorumlularının yakasına yapışan, bir daha böyle bir katliam yaşanmaması için mesleki bilgi birikimini paylaşmaya hazır olduğunu ilan eden kararlılığın sergilenmesini bekliyor.
İnanıyorum ki bu beklenti boşa çıkmayacak, Birliğimiz geleneğine uygun, toplumcu, halkçı, ilerici öğelerle beslenen mücadele hattının tahkimatını sağlayacak, örgütümüzü geleceğe taşıyacak iradeyi gösterecektir. Bizlerin bu potansiyele sahip olduğundan hiçbir arkadaşımın kuşku duymadığına eminim.
Bizler nasıl Gezi direnişinde yitirdiğimiz dostlarımızın anısına nasıl sahip çıktıysak, aynı şekilde Soma`da kaybettiğimiz işçi kardeşlerimizi unutmayacağımızı da göstermeliyiz.
Yaşanabilir bir ülkenin yaratılmasının yolu buradan geçiyor çünkü. Ali İsmaillerin, maden işçilerinin ölmediği bir ülke yaratmak boynumuzun borcudur.
TMMOB Genel Kurulu bu borcu üstlendiğimizin, Türkiye`nin emek ve demokrasi güçleriyle omuz omuza borcun altından kalkacağımızın duyurulduğu bir kürsü olacaktır.
Kederde birleşenler sevinçte de birleşecek, Türkiye genç ölümlerin yaşanmadığı, iş cinayetlerinin olmadığı, meslek odalarının söz ve karar sahipliğinin yasalarla güvence altın alındığı, toplum çıkarlarının kamu yatırımlarının tek belirleyicisi olduğu bir ülke haline gelecektir. Taleplerimiz elbette bunlarla sınırlı değildir.
TMMOB, herkesin özgürce örgütlendiği, hiçbir baskı hissetmeden görüşlerini açıkladığı, hiçbir toplumsal siyasal grubun ötekileştirilmediği, farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü, bütün yurttaşların kendini eşit hissettiği, emeğin en yüce değer ilan edildiği, adalet ve barışın birleştirici ve ayırt edici unsur olarak Anayasal güvenceye kavuşturulduğu bir yaşamın ana bileşeni ve güvencesidir.
Genel Kurulumuz bu iradeyi açığa çıkartacaktır. Değerli Konuklar, Değerli Meslektaşlarım,
Ünlü Fransız düşünür Albert Camus der ki, "Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın."
Evet, Türkiye`yi tanımak isteyenlerin Soma`ya bakması yeterlidir. Soma`da sadece 301 maden işçisinin ölümüne neden olan katliam yaşanmamıştır. Soma`da yaşadığımız toplumsal dramın ta kendisidir.
Soma, bir ülkeyi, bir ülkedeki çalışma koşullarını, o ülkede insan hayatına verilen değeri, özelleştirme gerçeğini, güvencesizliği, taşeron sistemini, varla yok arasında bir ücretle yerin yedi kat altında ilkel şartlarda çalışıldığı gerçeğini resmetmektedir.
Soma`daki katliamdan sonra, Soma`ya gönderilen polis sayısı eğer kurtarma ve sağlık ekiplerinin sayısında fazlaysa, bu ülkeyi tanımlamak için başka bir veriye ihtiyaç yoktur.
Türkiye`yi tanımak isteyenler Gezi`de öldürülen genç insanlara bakmalıdır. Polis şiddetiyle aramızdan ayrılan gencecik fidanların yürek burkan öykülerini dinlemelidir.
Değerli konuklar,
Gezi ve Soma Türkiye`nin turnusolü olmuştur. Türkiye genç ölümler, işçi ölümleri diyarıdır. Türkiye bu gerçeğin yalanla, dolanla gizlendiği bir ülkedir. Türkiye`de bu gerçeği dile getirenler şiddete uğramaktadır. Türkiye, Başbakanının vatandaşa küfrettiği, şiddet uyguladığı, tehdit ettiği bir ülkedir.
Türkiye gelir adaletsizliği sıralamasında Şili ve Meksika`dan sonra üçüncü sıradadır. Tıpkı iş kazalarında Avrupa birincisi, Dünya üçüncüsü olduğu gibi. Türkiye, "Kurtla beraber öldürenler, çobanla beraber yiyenler, sahibiyle beraber ağlayanlar" tarafından yönetilen bir ülkedir.
Türkiye en temel güvenlik kurallarına uyulmadığı için yüzlerce maden işçisini toprağa veren bir ülkedir.
Bu ülkede gerçek sorumlular hiçbir zaman yargı önüne çıkmamıştır. Bütün yasal düzenlemeler bunu sağlamak için yapılmıştır çünkü. Çünkü onlar, "sahibiyle ağlamayı" layıkıyla becermektedir. Türkiye 301 işçi kardeşimize mezar olan Soma`da, bir bakanın iki gün aynı gömleği giymesi nedeniyle kahraman ilan edildiği bir ülkedir.
Değerli Meslektaşlarım,
AKP`nin iktidara geldiği dönemde 387 bin olan taşeron işçi sayısı bugün resmi rakamlara göre 2 milyonu aşmıştır.
Bu zaman zarfında iş kazaları hızla artmıştır. Çünkü aynı dönemde özelleştirmeler dur durak bilmeden gerçekleştirilmiştir.
Özelleştirme ve taşeronlaştırma yeni sömürü çarkının ana dişlisi olarak görülmüş ve ekonomik-sosyal-siyasal hayat buna uygun tanzim edilmiştir. Başbakan`ın Soma katliamı sonrası 19. Yüzyıl İngiltere`sinden, 20. yüzyıl ABD`sinden örnek vermesi dayanaksız değildir.
Çünkü bugün ülkemizdeki çalışma koşulları 100 yıl öncesiyle aynıdır ve daha da önemlisi "fıtrat", "kader", "mukadderat" söylemi yaratmak istenen ilkel, bilimdışı ve çağdışı toplumun değişmez argümanlarındandır.
Sayın Başkan, Değerli Konuklar,
TMMOB Olağan Genel Kurulu, ülkemizin yakın tarihinde görülmedik ölçüde toplumsal gerginlik ve çatışma ortamında topluyoruz. Açıkçası gençlerin sokak ortasında katledildiği bir ülkede, bir meslek örgütünün genel kurulunu toplamanın, mesleki sorunları tartışmanın yarattığı tuhaf bir ruh hali içerisindeyiz.
Ancak biliyoruz ki, Gezi`deki polis şiddeti, Soma`daki katliam, Suriye ile savaşa girme planları, 17 Aralık`ta açığa çıkan tarihin gördüğü en büyük yolsuzluk, ülkenin özelleştirme cenneti haline getirilmesi, meslek odalarının işlevsizleştirilmesi, güçsüzleştirilmesi ve vesayet altına alınması bütünün parçalarını oluşturmakta, Türkiye tek adam diktatörlüğüne doğru hızla yol almaktadır.
Hepimizin bildiği gibi; talan, yağma ve gericilik prensibi üzerinden yükselen baskıların arkasındaki zihniyet bu dönemde de emekçiler ile emek yanlısı demokrat kurum, kuruluş ve değerleri hedef tahtasına koymuştur. Birliğimiz, odalarımız da bundan nasibini almaktadır. Biz bu saldırgan ve umursamaz politika yapma tavrının bugüne değin pek çok örneğini hep birlikte yaşadık. Fakat gelinen nokta, hem emekçi kitleler hem de tüm demokrat kurum ve örgütler için önemle üzerinde durulması gereken bir husustur.
Böyle bir eşikte emek eksenli, özgürlükçü ve demokrat yapılara önemli sorumluluklar düşmektedir.
TMMOB biriktirdiği miras ve sahip olduğu mücadele geleneği açısından toplumsal muhalefetin en önemli bileşenlerinden biri olarak, yükselen ve sertleşen mücadele sürecine yapacağı katkı ve müdahalelerle önümüzdeki dönemin ideolojik, politik, pratik hattının örülmesinde belirleyici bir rol oynayacaktır. Bundan dolayıdır ki Birliğimizin, Odalarımızın, Şubelerimizin ve Temsilciliklerimizin bir bütün olarak kendi içinde mesleki, politik, pratik ve örgütsel donanımını, yeni sürecin dinamiklerini öngörerek tesis etmesi önemlidir.
Sahip olduğumuz birikim, genel kurulumuzda bu çabalarımızı hayata geçirebilmemizi sağlayacak bir anlayışı ortaya çıkarmalıdır. Bu tarihi dönemeçte toplanan TMMOB Genel Kurulu, tek adam diktatörlüğü özlemi içerisindekilere bir yanıt olacaktır.
Mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının boyun eğmeyeceğini, inançlı ve kararlı olduğumuzu buradan dosta-düşmana duyuruyor ve hepinize saygılar sunuyorum.
TMMOB 43. OLAĞAN GENEL KURUL SONUÇ BİLDİRİSİ (29 Mayıs - 01 Haziran 2014 ANKARA)
Elbet bir bildiği var bu çocukların, kolay değil öyle genç ölmek yeşil bir yaprak gibi yüreği koparıp ateşe atmak pek öyle kolay değil ... Hasan Hüseyin Korkmazgil
24 oda ve 450 bini aşkın mimar, mühendis ve şehir plancısının örgütü Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) 43. Olağan Genel Kurulu; Soma‘da yaşanan katliam acısının siyahının, Gezi isyanının beyazı ile birlikte yaşandığı "Siyahı yaşadığımız, Beyazı aradığımız" bir süreçte gerçekleşti.
Örgütümüzün tarihsel bilincinde yer eden ve geleceğe ışık tutan, Teoman ÖZTÜRK`ün; "...Yüreğimizdeki insan sevgisini ve yurtseverliği, baskı ve zulüm yöntemlerinin silip atamayacağının, bilinci içinde bilimi ve tekniği emperyalizmin ve sömürgenlerin değil emekçi halkımızın hizmetine sunmak için her çabayı güçlendirerek sürdürme yolunda inançlı ve kararlıyız..." sözleri Genel Kurulumuzun ana fikridir.
Bu doğrultuda TMMOB, Gezi isyanının yaktığı ateşin aydınlığında, mesleğin sorunlarının, ülke ve dünya sorunlarından ayrı olmadığının bilinci ile mücadele etmeye devam edecektir. Gezide isyan eden gençliğin sorunu, Soma`da katledilen işçiden bağımsız değildir. Soma`da katledilen işçinin sorunu, Reyhanlı‘da katledilen canlardan, Rojava`da katledilen Kürt halkından bağımsız düşünülemez. Emekçilerin örgütlenme hakkı, öğrencinin parasız, anadilde ve eşit eğitim hakkından, emeklinin parasız ve nitelikli sağlık hakkından ayrı mücadele konusu değildir.
Geçtiğimiz yıl bugünlerde, İstanbul Gezi parkında yanan isyan ateşi, ülkenin dört bir yanına yayılarak, kitlesel bir isyana dönüşmüştür. Gezi isyanı, siyasal iktidarın uyguladığı neoliberal politikalara, gerici ve faşist baskı yöntemlerine ve kentlerimiz üzerinde yarattığı yağma, talan ve ranta karşı, milyonların sokaklarda kardeşleştiği bir halk direnişidir. Gençler kanları ve canları pahasına bu direnişin en ön saflarında; Mehmet, Ethem, Ahmet, Ali İsmail, Medeni, Abdo Can, Hasan Ferit, Berkin... olarak bayraklaştılar.
Ülkemizde mevcut siyasal iktidarın halk nezdinde meşruluğunu yitirdiği bir dönemi yaşamaktayız. İnsan hayatından, doğaya, eğitime, sağlığa, barınmaya ve yaşam hakkına dahi yöneltilen saldırılar ve gasplar ülkemizin yönetim şekli haline gelmiş durumdadır.
Halklarımız artık söz, yetki ve karar hakkı istiyor. Maden ocağının dibinde ışık yok. Hava yok maden ocağının dibinde ... Bir sen varsın maden ocağının dibinde direnen" Madenler, inşaatlar ve sanayi bölgeleri başta olmak üzere tüm çalışma alanlarında, işçiler cinayete kurban gitmekte ve emperyalistler "iş kazası", uşakları ise "işin fıtratında var" yalanlarına sarılarak emekçileri, bu durumu kabullenmeye zorlamaktadır.
Buradan tekrar hatırlatıyoruz, Soma bir iş kazası değildir. Soma, tek başına bir iş cinayeti de değildir. 5‘i meslektaşımız, 301 işçi arkadaşımızın hayatına mal olan olay, KATLİAMDIR...
Soma katliamı; özelleştirme ve taşeronlaşmanın çalışma hayatımızın geneline uygulandığı bir dönemde gerçekleşti ve katliamın temel sebebi de bunlardır.
İşçi ve emekçiler örgütsüzlüğe veya patron yanlısı sendikalara mahkum edilmişlerdir. AKP iktidarı, sermayeyi, medyayı, yargıyı, kolluk kuvvetlerini, bilim kurumları ve üniversiteleri kendi etki alanına almış, darbe dönemlerini aratmayacak oranda faşist baskı ve uygulamalarıyla toplumsal muhalefeti sindirmeye çalışmaktadır.
AKP iktidarının, toplumsal muhalefeti sindirme çabalarında sendikalardan meslek odalarına, siyasi partilerden demokratik kitle örgütlerine birçok kurum boy hedefi haline gelmiştir. Örgütümüz TMMOB ise bir gece yarısı apar topar Meclis`ten geçirilen yasa ve yönetmeliklerle birlikte etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır. TMMOB idari ve mali olarak şeffaf bir yapıya sahiptir. Buna rağmen idari ve mali olarak bakanlıklara bağlanma çabası iktidarın neyi amaçladığının açık bir ifadesidir.
Kamu adına meslek alanını denetleyen TMMOB`nin bu kamusal görevi, bizzat devlet eliyle sonlandırılmaya çalışılmaktadır, TMMOB ve bağlı odaların bakanlıkların bürokratik kurumları haline getirilmesi hedeflenmektedir. Malumun ilamı olan ve 17 Aralık tarihinde gündeme düşen, Başbakanın da içinde olduğu bir "oluşumun" Sayıştay denetiminden de kaçarak, yaptıkları yolsuzluk ve hırsızlıklar konuşulurken, kamu denetimini yapan örgütlere karşı girişilen saldırının nedeni üzerine çok düşünmeye gerek yoktur. Ülkeyi rant ve yağma düzenine mahkum eden AKP iktidarı, önüne çıkabilecek her türlü engeli aşmak amacıyla topyekun devlet erki ile saldırmaktadır.
Ülke darbe-demokrasi karşıtlığı üzerinden oluşan siyasal görünüm ile kamplaştırılmış, ancak ülkenin bu hale gelmesinde en büyük etken olan 12 Eylül faşist cuntası ile henüz hesaplaşılmamıştır. 12 Eylül cuntasının ürünü olan devlet kurumları halen faaliyettedir. Yine bu darbenin bir ürünü olan AKP`den demokrasi beklemek hayalciliktir.
Çözüm süreci adı altında, Kürt halkı başka bir oyalama sürecine sokulmuştur. Roboski`de katledilenlerin katilleri henüz bulunup yargılanmamışken, hemen sınırımızda bulunan Rojava`da katliamlar yaşanmaktadır. AKP iktidarı bu katliamlardan sorumludur.
Barış halkların yakıcı bir talebi olarak ülke gündemindeki yerini korumaktadır. Kürt halkının talepleri eşit yurttaşlık temelinde hayata geçirilmelidir.
Ülkemizin önemli gündemlerinden ve demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bileşenleri olan; etnik, dinsel, cinsel, milliyetçi ayrımlara maruz kalan tüm kesimlerin emek ve demokrasi güçlerinin ayrılmaz bir parçası olduğu bilinciyle TMMOB, Kürt sorunundan Alevi yurttaşların inanç özgürlüklerine kadar bütünlüklü ve kapsayıcı mücadelelerin içerisinde yer almaya devam edecektir.
Cemevlerini ibadethane olarak kabul etmeyen siyasal iktidar, silahıyla saldırarak Uğur KURT`u cemevi bahçesinde katletmiştir. Tam da camilere ayakkabıları ile giriyorlar yalanlarına sarılmışken, iktidar cemevlerine silahları ile girmiştir.
Parklarımız, meydanlarımız, derelerimiz, ormanlarımız siyasi iktidar tarafından rant alanına dönüştürülmüştür. Siyasetin rant tarafından beslendiği ülkemizde, rantın görülmemiş boyutlarda yaşandığı, yandaşların zenginlik, halkın yoksulluk halinin kalıcılaştırıldığı bir süreç adım adım örülmüştür.
Sanata ve sanatçıya hiçbir dönemde uygulanmayan baskılar uygulanmış, tiyatrolar, sinemalar, tarihi merkezler; AVM, rezidans ve otopark gibi projelerin önündeki en büyük engeller olarak görülmüştür. AKP iktidarının hayatın her alanında dayattığı dinci gericilik, kadınları bedenlerinin, cinselliklerinin, doğurganlıklarının ve emek etkinliklerinin denetlenmesiyle tahakküm altına almakta ve kadınlar yaşamın her aşamasında, bu düzen tarafından katmerli olarak baskı ve sömürüyle karşı karşıya kalmaktadır. Genç, işsiz ve kadın meslektaşlarımız toplumsal baskının yanı sıra meslek ayrımcılığına da uğramaktadırlar.
Unutulmamalıdır ki; işsizlik, niteliksizleşme, itibarsızlaşma ve güvencesizlik birçok meslek alanı için ortak sorunlardır. Ve bu sorunlar ancak her bir meslek dalında yapılacak iyileştirmelerle çözülebilir. Bu sorunları yaşayan kitleyi daha da büyüterek sorunlar giderilemez. Eğitim sistemini sermayenin ihtiyaçlarına göre düzenleyen AKP iktidarı, plansız bir şekilde çok sayıda donanımsız üniversite, fakülte açılmasına, çok sayıda niteliksiz mühendis yetiştirilmesine ticarileşen eğitim sistemi ile olanak sağlamaktadır. Böylesi bir zihniyette, ortaya koyulan eğitim politikalarının sonu yoktur. Hiç birimiz deneme yanılma tahtası değiliz.
AKP iktidarı, popülist politikalarının sonucu olarak mühendislik eğitimi almamış kesimlere mühendis unvanı vermek adına, diploma dağıtmak sevdasına girmiştir. Bu doğrultuda teknik öğretmenlere vb mühendis unvanı verilmesine yönelik uygulamalardan vazgeçilmeli, mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı öğretiminin planlamasında TMMOB ve bağlı odaları mutlaka yer almalıdır.
Yaşadığımız bu süre zarfında TMMOB örgütlülüğü mesleğin çıkarlarının toplumsal çıkarlardan bağımsız düşünülemeyeceği anlayışıyla bütün anti-demokratik, neoliberal, toplumu ve emeği, insan hayatını, temel hak ve özgürlükleri hiçe sayan politikaların karşısında durmuştur ve durmaya da devam edecektir. TMMOB iş cinayetlerinin sebeplerini doğru yerde okuyan ve önüne geçilmesi için gereken mücadeleyi sürdüren bir yapı olma özelliğini sürdürecektir. Yapıcılar türkü söylüyor Yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama.
Bu iş biraz zor. Yapıcıların yüreği bayram yeri gibi cıvıl cıvıl... (Nazım Hikmet)
2013 Haziranında yaşadığımız Gezi Parkı eksenli halk direnişi, ülkemiz tarihinde unutulmaz zenginliklerle anılacak bir kazanım olmuştur. TMMOB ve bağlı odaları örgütlülükleri kapsamında bu süreçte gereken konumunu üstlenmiş, tüm emek ve demokrasi güçleri ile birlikte süreçte yer almış ve direnişin sonrasında da bu konumunu sürdürmüştür. Genel kurulumuzun gerçekleştiği, direnişin yıldönümünde ve bu sürecinde kaybettiklerimiz için TMMOB gereken duyarlılık ve mücadele bilinciyle hareket etmeye devam edecektir.
TMMOB neoliberal uygulamaların dayattığı ötekileştirmeden etkilenen engelli üyelerimize, iktidarlarca toplum içinde yaratılıp dayatılan yaklaşımlara karşı bilinç yaratma ve çözüm üretmeye yönelik çalışmalar yapar ve bu çalışmaları destekler. Tüm bir toplumun baskı ve zor araçlarıyla zapturapt altına alınmaya çalışıldığı, işsizliğin ve yoksulluğun emekçi yığınların kaderi haline getirildiği, sağlıktan eğitime kadar en temel insan ihtiyaçlarının sömürü aracı haline getirildiği, savaşların katliamların yaşandığı topraklarda mesleğin ve meslektaşın mücadelesinin toplumun tüm ezilen kesimlerinin mücadelesiyle ortaklaştıkça anlamlanacağı bilinciyle TMMOB;
Taksim‘de iktidar tarafından yapılmak istenen hukuksuz düzenlemeleri durduran, davalar açan ve Gezi direnişinin meşru organı olan Taksim Dayanışması‘nın temellerini atan Odalarımızın İstanbul birimlerine; bizleri Taksim Dayanışması içinde temsil eden arkadaşlarımıza; haklarında dava açılan tüm Oda örgütlerimizden arkadaşlarımıza, dayanışma selamları sunarak;
Emperyalizmin ve ülkemizdeki uşaklarının yarattığı savaş, sömürü, yoksulluk düzenine karşı, • Ülkemizin tüm varlıklarının özel sermaye istismarından kurtarılarak özelleştirmelerin durdurulması, Özelleştirme İdaresinin kapatılması, özelleştirilen halka ait varlıkların (Madenler, telekomünikasyon, enerji santralları, vb.) kamulaştırılması ve kamu kuruluşlarının yeniden güçlendirilmesi gerekmektedir. • Ülkemize dayatılan dışa bağımlı enerji politikaları terk edilmelidir. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik veren bir enerji politikası gözetilmelidir. • Standart dışı ve enerji yoğun teknolojilerin ithal edilmesi önlenmeli, mevcut tesislerde enerji verimliliğini artıracak, çevreyi koruyacak, çevre dostu teknolojiler uygulanmalıdır. • Nükleer enerji santralleri ile Türkiye‘nin dışa bağımlılığı arttırılmaktadır. Kurulum, işletim ve söküm maliyetleri, çevresel etkileri, atık sorunları ile gelişmiş ülkelerin terk ettiği nükleer santral macerasına son verilmelidir. • Madenlerimizin, jeotermal kaynaklarımızın, topraklarımızın, kıyılarımız, denizlerimiz ve ormanlarımızın yerli ve yabancı sermaye tarafından yağmalanması durdurulmalıdır. • Üniversitelerde özerk ve katılımcı bir eğitim ortamı sağlanması için 12 Eylül düzeninin bir ürünü olan YÖK kaldırılmalıdır. • Eğitimde, öğrencileri müşteri olarak gören girişimler ve eğitim hizmetlerini bütünüyle bir pazar haline getirme çabaları sonlandırılarak; ilköğretimden üniversiteye parasız, eşit, bilimsel, demokratik ve fırsat eşitliğine dayalı anadilde eğitim yaşama geçirilmelidir. • Mühendislik, mimarlık, şehir planlamacılığı eğitim ve öğretim programları çağdaş teknolojiye ve bilim politikalarına uygun olarak emekten ve halktan yana yeniden düzenlenmelidir. • İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri kamusal bir hizmet olarak algılanmalı, bu alanda çalışma koşulları arasındaki nedensel ilişkileri araştıracak ve bilimsel araştırma yapacak kurumlar oluşturulmalı, ihtisas ayrımı ve mesleki ilgi alanlarına göre düzenlemeler yapılmalıdır. • İşçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimlerinde ilgili meslek örgütleri yetkilendirilmelidir. Meslek hastalıklarına ilişkin çalışmalar geliştirilmeli, meslek hastalıkları hastaneleri işlevine uygun olarak yapılandırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. • Kamu İhale Yasası‘nda yapılan değişikliklerle ihalelerde kamu denetimi azaltılarak yaratılmak istenen rant ve talana karşı çıkılmalıdır. • Bir deprem ülkesi olan ülkemizde deprem gerçeği siyasi iktidarlarca umursanmamakta ve kabul edilmemektedir. Deprem gerçeğini sürekli gündemde tutmaya yönelik çalışmalar etkin olarak yapılmalı, konunun bütün taraflarının katıldığı Ulusal Deprem Konseyi yeniden kurulmalıdır. • Siyasi iktidarın TOKİ öncülüğünde halka konut yapma adı altında sunduğu projeler, zamanla rant sağlamaya dönüşmüştür. TOKİ, uygulamaları ve harcamaları çerçevesinde denetime açılmalı; örgütlenmesi ve uygulama politikaları, halkın barınma ihtiyaçları çerçevesinde yeniden düzenlenmelidir. • Kentsel dönüşüm adı altında kamusal alanların yok edilmesi, kentlerin hoyratça yıpratılması ile yeni gelişme alanları açmak yerine, öncelikle yerel değerleri içeren mevcut yaşam alanlarının halkın karar süreçlerine katılımı ile sağlıklı ve yaşanır duruma getirilmesi sağlanmalıdır. • Kentsel mekanlar, toplumsal yarar ve kullanım değeri ilkesi etrafında üretilmeli, paylaşılmalıdır. Ekolojik dengeler gözetilerek, doğal, tarihi ve kültürel varlıkların koruma-kullanma dengesi içerisinde yaşatılmasının yolları bulunmalıdır. • Tarım arazilerinin yok olmasına, kirlenmesine, GDO‘lu gıdaların ülkemize sokulmasına, çiftçimizi üretimden, tarlasından koparan işsiz, yoksul bırakan politikalara son verilmelidir. • Topraksızlaştırılan köylülerin, göçe ve sanayide ucuz işçiliğe mahkum edilmelerinin önüne geçilmelidir. Tarım politikası, sanayi politikasından ayrı düşünülmemelidir. • Küresel sermayenin baskıları ile suyun ticarileştirilmesine karşı çıkılmalı, özellikle temiz suya erişimin en temel insan haklarından biri olduğu kabul edilmelidir. Su ve suya bağlı hizmetlerde çevre ve insan esas alınarak suyun mülkiyeti ve hizmetlerinin kamuda kalması sağlanmalıdır. • Ülkemizin ırkçı şoven yaklaşımlar temelinde kamplaştırılmasına karşı çıkmak, Kürt sorununu çözmek için; bir arada kardeşçe yaşamı, barış, demokrasi ve halkların kardeşliğini savunmak ve demokratik yaklaşımları egemen kılmak için mücadele etmeye devam edilmelidir. • Ülkemizin çok kültürlü ve çok kimlikli yapısı dikkate alınmalı; kimliklerin ve kültürlerin reddedilmediği; tüm dillerin, kültürlerin, inançların ve renklerin kendilerini özgürce ifade ettiği bir toplumsal düzen oluşturulmalıdır. • Emperyalizmin savaş ve işgal politikalarına alet olunmamalıdır. Savaşa lojistik destek olan üsler, limanlar ve nükleer başlıklar ülkemizi ve bölgemizi derhal terk etmelidir. • Suriye`de başıboş çetelerin desteklenerek, silahlandırılması başta olmak üzere, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Dünyada savaş nedeniyle yapılan katliamlara ortak olmaktan vazgeçilmeli. Halkların barış içerisinde, kardeşçe yaşaması için gerekli çaba sarf edilmelidir. • Kadına yönelik şiddet başta olmak üzere toplumsal hayatın her noktasında cinsiyet ayrımcılığı önlenmeli, politik, ekonomik ve kültürel alanda pozitif ayrımcılık desteklenmelidir. Tüm emekçi kadınların mücadelelerinin yanında olmak, ortak mücadele etmekle birlikte, TMMOB örgütlülüğü içinde kadın örgütlenmesi geliştirilmelidir.
TMMOB bundan önce olduğu gibi; gücünü, üyesinin çığlığını iktidarlara duyuran odaların örgütlülüğünden alarak; birlikte karar alma, birlikte üretme, birlikte yönetme ilkesini güçlendirerek, önümüzdeki dönem zorlaşan koşullarda; emperyalizme ve gerici faşist saldırılara karşı mücadeleyi, sorunlarını halkın sorunlarından farklı görmeden, saldırılara karşı bütün birimleriyle birlikte halkımızın yanında el ele mücadelesini sürdürecektir.
TMMOB, sokaklarında silah seslerinin değil çocuklarının şarkıları olan, eşit, özgür ve bağımsız bir ülke mücadelesinin bütün toplumsal unsurlarıyla dayanışarak savunucusu olmaya devam edecektir.
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ ! YAŞASIN TMMOB ÖRGÜTLÜLÜĞÜ ! TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ 43. GENEL KURULU