Kadına yönelik şiddetin ve cinsiyetçi politikaların takipçisi olacağız
25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti`nde 1960`ta Rafael Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele veren Mirabel kardeşlerin tecavüz edilerek öldürülmelerinin ardından Birleşmiş Milletler tarafından "Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü" olarak kabul edilmiş ve kadına yönelik şiddete dikkat çekmenin bir sembolü haline gelmiştir.
Aradan geçen yarım asrı aşkın zaman zarfında kadınların maruz kaldığı şiddet azalmamış aksine artarak devam etmiştir. Fiziki şiddetin yanı sıra kadın emeği ve bedeni kapitalizm, gericilik ve ataerkil anlayışın saldırılarına maruz kalmıştır.
Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de kadınların evde, sokakta, iş yerinde karşı karşıya kaldığı fiziki, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet farklı biçimlerde ve artarak devam ediyor. Kadınlar öldürülüyor, tecavüze uğruyor, tecavüzcüsüyle evlendirilmeye zorlanıyor; kadın bedeni, nüfus politikalarının, neo-liberal politikaların ve topluma biçim vermenin bir aracı haline getiriliyor.
Ülkemizde son on yılda kadın cinayetlerinin yüzde bin dört yüz oranında arttığı biliniyor. 2013 yılının ilk altı ayında 106 kadın katledildi. Bu vahim tablo karşısında siyasi iktidar toplumsal cinsiyet algısıyla mücadele etmek ve cinsiyetler arası eşitsizliği ortadan kaldıracak hükümleri hayata geçirmek yerine ne yazık ki sanıklara tahrik indirimi uygulayarak, kadınları çocuk denilebilecek yaşta evlendirerek, eve kapatarak çözüm aramaya çalışıyor.
Siyasi iktidardaki kadın algısı son yıllarda daha net bir biçimde açığa çıktı. Kadınlardan en az dört çocuk doğurmaları isteniyor, kürtaj olmak isteyenler fişleniyor, üniversiteliler evliliğe teşvik ediliyor, üniversite öğrencilerinin barınma koşullarına "kızlı erkekli" söylemle saldırılıyor ve son olarak ilköğretimde karma eğitimden rahatsızlık duyulduğu dile getiriliyor.
Tüm bu söylem ve politikalardan siyasi iktidarın muhafazakâr ve gerici yaklaşımını kadın bedeni üzerinden hayata geçirme gayreti içinde olduğu anlaşılmaktadır. Biz kadınlar bu çabanın yabancısı değiliz zira tarih boyunca kadınlar her dönem iktidarların topluma biçim verme politikalarının aracı olarak görülmüştür.
Biz inşaat mühendisi kadınlar da diğer tüm kadınlar gibi yaşamın her alanında şiddetin farklı biçimleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Evde ve sokakta maruz kaldığımız ayrımcılığın yanı sıra toplumda "erkek mesleği" olarak algılanan inşaat sektöründe var olmaya, sektördeki eril hâkimiyet ve eril dil ile mücadele etmeye çalışıyoruz. Kadın mühendis oranının % 3`ten % 10`lar seviyesine yaklaştığı sektörümüzde, mesleğin fiziki güçle değil, kişisel yetenek, beceri, donanım, eğitim ve üretebilme kabiliyetiyle şekillendiğini biliyoruz.
İnşaat Mühendisleri Odası Kadın Komisyonu olarak kadına yönelik her türlü hak ayrımcılığının, şiddetin takipçisi olacağımızı duyuruyoruz.
İnşaat Mühendisleri Odası Kadın Komisyonu