Türkiye savaşın değil, barışın ülkesi olmalıdır

 

Türkiye savaşın değil, barışın ülkesi olmalıdır

İMO Yönetim Kurulu, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla bir basın açıklaması yayımladı. Açıklamada Suriye ile olası savaş ihtimaline dikkat çekilerek  "Siyasi iktidar bu hevesinden vazgeçmeli, savaş siyasetini terk etmeli, komşu ülkeler arasındaki sorunların müzakere ile çözülmesinin yolunu açacak adımlar atmalı, olası bir savaştan ülkemizi uzak tutmalıdır" denildi.

Açıklamanın tam menti:

 

Türkiye savaşın değil, barışın ülkesi olmalıdır 

Ne yazık ki, iki Dünya Savaşına ve sayısız bölgesel savaşa tanık olmuş yerkürede, savaşın yol açacağı felaket ve barışın sağlayacağı kazanımlara dair görüşlerimizi ifade etmeye, barış çağrısını yinelemeye devam ediyoruz. 

Oysa isterdik ki, yaşanan büyük acılar, barışın garantisi olsun, devletlerarasında ortaya çıkan sorunlar savaşla değil, müzakere ile çözülsün, toplumsal, siyasal, kültürel farklılıklar gerginliğin ve çatışmaların değil, ortak yaşam yaratma hedefinin kolaylaştırıcı unsurları sayılsın, barış insanlığı ortaklaştıran temel ve vazgeçilmez hedef olarak belirleyici bir mertebeye kavuşsun. 

Bütün bunların gerçekleşmediğini biliyoruz, gerçekleşmesinin zor olduğunun farkındayız. Bırakalım Kürt sorunu merkezli 30 yıldır devam eden savaşın hâlâ sıcaklığını koruyor ve yeniden alevlenme ihtimali taşıyor olmasını, on yıllardır barış içinde yaşadığımız komşu ülkelerle savaşın eşiğine kadar gelmiş olmamızın yarattığı kasvet ve umutsuzluğa rağmen, barış ısrarını koruyacağımızı, barışı savunacağımızı, savaş çığırtkanlığına prim vermeyeceğimizi kamuoyuna duyuruyoruz. 

Tarihsel bir handikap mıdır bilinmez ama 2013 1 Eylül`ünde, yani Dünya Barış Günü`nde, Türkiye, komşu ülke Suriye ile savaşmak üzere sınırına yığınak yapmakta, emperyalist güçlerin Suriye`yi ne zaman vuracağına dair yorumlar basında yer almakta, olası bir Suriye saldırısında Türkiye`ye biçilecek role ilişkin görüşler dile getirilmektedir. Türkiye, 1 Eylül Dünya Barış Günü`nde komşusuyla savaşmaya hazırlanmaktadır. İşin doğrusu, Suriye`de iç savaş başladığı günden bu yana Türkiye iç savaşta taraf olmuş, rejime muhalif güçlere destek sağlamış, sınır bölgelerindeki yerleşim birimleri savaştan etkilenmiş, Reyhanlı`nın bombalanmasında olduğu gibi savaşın sonuçlarını yaşamaya başlamıştır. 

"Neden", "niçin" sorularının yanıtı, ülkemizin uzun süredir uygulayageldiği dış politikasında saklıdır. Türkiye emperyalist güçlerin bölgemize dönük politikalarının uygulayıcı ülkesi olmuş, emperyal hedeflerin taşıyıcılığına soyunmuş, yüz yıllardır savaşla anılan Ortadoğu coğrafyasında kendisine yer açmaya çalışmış, neticesinde uluslararası gerginliğin ve olası bir bölgesel savaşın unsuru haline gelmiştir. 

Siyasi iktidar ülkemizi adım adım savaşa sürüklemektedir. Tablo açık ve nettir. Uluslararası güçler Afganistan ve Irak işgallerinden sonra, Kuzey Afrika ülkelerine yönelerek, bu bölgede yer alan ülkeleri hizaya sokmaya çalışmış, buna direnen Libya gibi ülkelere büyük askeri güçle saldırı gerçekleştirilmiştir. Sıra Suriye`ye gelmiştir; Suriye sonrası hedefin İran olduğu bilinmektedir. Suriye ve İran`a yapılacak olası askeri müdahalenin bütün bir bölgeyi savaşın içine çekmesi olasılık dahilindedir. Ne yazık ki siyasi iktidar, bölgesel güç olma arzusu ve "bir koyup üç alma" hesabıyla savaşa girme noktasında heveskâr görünmektedir. 

Siyasi iktidar bu hevesinden vazgeçmeli, savaş siyasetini terk etmeli, komşu ülkeler arasındaki sorunların müzakere ile çözülmesinin yolunu açacak adımlar atmalı, olası bir savaştan ülkemizi uzak tutmalıdır.

Zaten Türkiye, 30 yılı aşkın bir zamandır devam eden ve 50 bin insanımızın yaşamını kaybetmesine neden olan, ülke ekonomisinde ağır hasarlara yol açan iç savaş yaşamaktadır. Toplumumuz savaşın nasıl bir acıya yol açtığına 30 yıldır tanıklık etmektedir. Kürt sorununun barış ve demokrasi temelinde çözülmesi doğrultusunda toplumsal bir ortaklaşma yaratılmış durumdadır. Olası Suriye savaşına dahil olmak, bırakalım karşı karşıya kalacağımız kilitlenmeyi, Kürt sorununda da çözümü imkansız kılacak, ülke içinde yeniden çatışma ve kaos hakim olacaktır.

Türkiye kendi sorununu çözmeden komşu ülkelerin iç işlerine dolaylı-dolaysız müdahil olmaktan vazgeçmelidir. Kürt sorununu demokrasinin yol göstericiliğinde çözebilmenin şartlarını vardır, içinde bulunduğumuz çatışmasızlık ortamı barışın tesis edilmesi için bir şanstır; Türkiye ayağına gelen bu tarihi fırsatı kaçırmamalıdır. Sadece Kürt sorunu merkezli değil, etnik, mezhepsel, düşünsel ve kültürel farklılıklar gerginliğin değil, barışın kaçınılmazlığının göstergesi sayılmalıdır. Toplumsal sorunlar konsensüsle çözülmeli, barış, eşitlik ve kardeşlik temelinde kalıcılaştırılmalı, demokratik işleyiş toplumsal hayatın tek belirleyicisi olmalıdır.

Türkiye, ister ülke içinde isterse komşu ülkelerle olsun savaş siyasetini terk etmelidir. Aksi takdirde, yaşanacak acıların vebalinden kurtulmak mümkün olmayacaktır.

İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu